Bizim gözümüzle gördüğümüz düşmanlarımızdan pek bir zarar gelmez. Çünkü onu gördüğümüz ve bildiğimiz için ona göre tedbirli oluruz. Böylece o gelen tehlikeyi en az zararla karşılamış ve belki de o tehlikeyi bertaraf etmiş oluruz. Bundan dolayı özellikle bir Müslüman gözüyle gördüğü düşmana karşı tedbiri elden bırakmaz ama ondan asla da korkmaz. Çünkü Rabbimizin bize bir vaadidir; “Ey peygamber! Müminleri savaşa teşvik et! Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa inkâr edenlerden iki yüz kişiyi yener, sizden yüz kişi olursa bin kişiyi yener; çünkü onlar yaptıklarının bilincinde olmayan bir topluluktur.”(Enfâl 8/65)
Ancak bizim başkaca bazı düşmanlarımız vardır ki biz onları görmesek de onlar bizi çok iyi görürler. Bize dostça yaklaşırlar ama aslında bize en büyük düşmanlığı onlar yaparlar. Bizim iyiliğimizi istediklerini söyler dururlar ama aslında bizi en büyük zarara sokan yine onlardır. Aramıza düşmanlık sokan, bizi birbirimize kırdırtan, bizi Allah’tan uzaklaştırmaya çalışan sinsi bir düşmandan bahsediyoruz. Aklınıza hemen pirincin içindeki beyaz taş gibi hiç beklemediği yerden zarar veren münafıklar gelmiştir ama onlar değil.
Bu öyle bir düşmanadır ki Allah’u Teâlâ Kur’an’ı mubinde “O sizin için apaçık bir düşmandır”(Yasin 55/60) diye bir çok ayetinde onun tehlikesini bize haber vermiştir.“Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler...” (A’râf7/27)
Onların bu görülmez özelliklerinden dolayı onları yok sayabiliyor ve böylece onlara karşı sürekli gaflet içerisine girebiliyoruz. Yoksa içine düştüğümüz bu günahların (dedikodu, haset, su-i zan, riya, kibir, zina, faiz, rüşvet, tefecilik, nemelazımcılık, karaborsacılık gibi günahların) cezalarını bilip de halen devam etmemiz akıl karı değildir. Cennet gibi bir mükafatı bırakıp da bizi cehenneme götürecek kısa menfaatler peşinde koşmamız başka ne ile izah edilebilir ki? Geceden sonra gündüzün olması kadar kessin olan ölümden sonraki hayata rağmen geçici dünya menfaatlerini öncelememiz görülmez düşmanlarımızın zaferi değilde nedir?
Unutmamamız gerekiyor ki bizim en büyük cihadımız doymak bilmeyen nefsimizin arzularına ve bize her daim kötülüğü emreden şeytanın vesveselerine karşıdır.“Su uyur, düşman uyumaz” atasözünü unutup onlara karşı bir an dahi gaflette düşmemiz bizi hesabını veremeyeceğimiz süslü gösterilen zehirli bal hükmündeki günahlara sürükleyebilir. O halde ayık olalım ve birbirimizi bu konuda sürekli uyandıralım.
Bir
gün Nasreddin Hoca’nın eşeğe ters bindiğini gören adamın biri sorar;
-Hocam
neden eşeğe ters biniyorsun? Hoca;
-Arkadan
gelen tehlikeleri görmek için, demiş. Adam;
-Ya
önden gelen tehlikeler?
Hoca cevap vermiş;
-Onu benim eşeğim de görür, demiş.
Evet,
önden gelen tehlikeleri bizim eşeğimiz de görür, bu maarifet değildir. Marifet
odur ki kulağımıza eğilip sürekli vesvese veren görülmez tehlikenin bilincinde
olmaktır. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınma temennisiyle...
Selam
ve dua ile...