Kıyam
etmeden secde edemezsin. Ellerinin tersiyle dünyalığı arkana atmadan da kıyam
edemezsin. Bütün bunları yapsan dahi başta niyetin yoksa bütün yaptıkların hiç
olur. Önce niyetimiz halis olmalı. Çünkü açlığı oruç yapan, ziyareti hac yapan,
savaşı cihad yapan, ölümü öldüren niyettir. Niyet, yaptıklarımızı kimin için
yaptığımızı ortaya koyan kalbi bir yönelmedir. İbadetlerimizin ruhu niyettir;
ihlastır. Niyetten sonra tekbirdir.
Tekbir,
Allah’u Ekber demektir. Allah’ı en büyük olarak kabul etmeyen; onun zatını,
kanunlarını, peygamberlerini, kitaplarını diğer tüm beşeri şeriatlarden ve
ideolojilerden daha üstün ve ideal olarak görmeyen, zihni işgal edilmiş birinin
tekbir getirip huzurda durması dilde başka gönülde başka olan münafıklardan
hiçbir farkı yoktur. Allah’ın bize gönderdiği kâmil dini (şeriatı) gerici
olarak gören, Kur’an’ın hükümleriyle, İslam’ın şiarlarıyla alay eden, onun yüce
Peygamberlerini aşağılayan veyahut bu tarz ideolojilerin safında yer alan, o
sapkın ideolojilere hizmet eden birinin tekbir getirmesi -başta kendi nefsi
olmak üzere- aldatmacadan başka bir şey değildir.
Niyeti
halis ve zihni berrak bir şekilde tekbir getirdikten sonra kıyam başlar. Ve
kıyam ancak halis bir niyet ve berrak bir zihinle mümkündür. Kıyam öncelikle
nefsimize karşı yapılması gerekir. Nefsine karşı kıyam etmeyen huzurda olamaz.
Huzurda bulunsa dahi huzurda olamaz.
Kıyamdan
sonra kıraat gelir. Kıraat, hamdın kime mahsus olduğunu, âlemlerin rabbinin kim
olduğunu, din gününün malikini, mülkün gerçek sahibini, ancak kime boyun
eğdiğini, doğru yolun ancak kimin yolu olduğunu ve gazaba uğranmışların,
dalalette olanların yolunun da hangileri olduğu hususunu kalben ve zihnen
netleştirir, berraklaştırır.
Bütün
bunlardan sonra kimsenin önünde eğilmeyen başı seve seve, saygıyla, aşkla
eğilmektir ruku. Ve ardından varılmak istenen nokta secde anı. Dertlerimizin
gözyaşlarımızla birlikte akıp gittiği yerdir, yaralı gönlümüze merhemdir secde.
Secde, sâcidin Allah’ın azametinin karşısında kendini hiç olarak kabul ettiği,
aşıkın maşuka en yakın olduğu andır. Secde sevginin, kulluğun, gönlündekilerin
dışa yansımasıdır. Sevgiliyle aşkla fısıldaştığı ilanı aşktır secde. Secdedeki
her dua bir arzuhaldir. Secde yakınlaşmaktır. Secde, nefse karşı kıyamın zaferidir.
Nefisle mücadelesini kaybeden şeytan kibirlenerek secde etmediği için şeytan
oldu. Hz. Adem ile şeytanın arasındaki en büyük fark yine secdedir. O halde
“sakın onun (seni secdeden alıkoyanların) isteğine uyma! Rabbine secde et ve
O’na yaklaş! (Alak Suresi -19)
Hâsılı
kelam. Eğer bizler gerçek anlamda namazını ikame edenlerden olursak namazımız
bize bir istikamet çizer ve bize bir duruş kazandırır. Hayatımıza anlam ve
heyecan katar namazımız. Eğer hakkıyla eda edersek bize yük değil, yükümüzü
kaldırır. Ve namazımızın bize emrettikleri olur. Dediler ki: “Ey Şu'ayb!
Babalarımızın taptığını yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk
etmemizi sana namazın mı emrediyor…” Namazlarımızın bize emrettikleri yoksa o
kıldığımız namaz, namaz değildir. O halde bizi ihya edecek olan
namazlarımızdaki o anlamı ve huşuyu yakalamak çabamız olsun. Çünkü “Namaz
mü’minin mi'râcıdır."
“O
tövbekârlar, ibadet edenler, hamd edenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûa
varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın
sınırlarını gözetenler; müjdele o müminleri!” (Tevbe Suresi -112)
Selam
ve dua ile…