Genel anlamda “Tarihin tekerrürü” olumsuz manada
anlaşılmıştır.Bunun sebebi doğru şeylerin tekerrürü için değil yanlışların ve
kötülüklerin tekrarı içindir. Yoksa iyiliklerin tekrarında, istikrarında
olumsuz bir durum düşünülmez. Sosyoloji ilminin temellerini atan İslam
âlimlerindenİbn Haldun’un “tarih, tekerrürden ibarettir”söylemini Kur’an’daki
kısaları üzerinden düşündüğümüzde tefekkür edilmeyen ve ibret alınmayan tarihin
tıpa tıp nasıl da tekerrür ettiğini görebiliyoruz.
Kur’an’ın üçte ikisi geçmiş ümmetlerin durumundan yani
tarihten bahseder. Bunu da ders çıkarılsın, öğüt alınsın, örnek edinilsin,
bahaneye yer kalmasın ve ibret olsun amacıyla anlattığını kıssaların hemen
sonlarında ifade etmiştir kitab-ı mubinimiz.
Kur’an’da anlatılan ancak binlerce yıl önce yaşanmış bir
kıssanın günümüzde de aynısının yaşanılıyor olması kur’an’a karşı hayretimi
pekiştirdi.
Hani İsrail oğulları firavunun zulmü altında özgürlükleri
elinden alınıp köle hayatı yaşarken, yeni doğan bütün erkek çocukları
annelerinin gözleri önünde boğazlanırken ve onlardan bir tek kişi cesaret edip
karşı duramazken Allah’u zul-Celal merhametinin bir tecellisi olarak bir
kurtuluş ve özgürlük peygamberi Hz. Musa’yı göndermiş, onları bir gece ansızın
sömürünün altından, köleliğin boyunduruğundan kurtarmıştı. Hatta bu özgürlük
hareketi esnasında rablerinin apaçık yardımını ve mucizelerini
görmüşlerdi;
Önlerinde Kızıldeniz, peşlerinde ise firavun ve ordusu…
Onları can yakıcı işkenceler ile cezalandırmak içinhızlıca yaklaşırken Allah’ın
apaçık mucizesiyle Hz. Musa asasını denize vurmuş ve deniz ikiye ayrılıp onlara
yol açmış iken…
Rablerinden gelen yardım onları sadece kölelikten ve
zulümdenkurtarmamış ayrıca onlara her türlü işkenceyi, köleliği yaşatan
düşmanlarının mağlubiyetine, acizliğine ve ölümlerine de şahit kılmış iken…
Bir yandan çocuklarını boğazlayan firavun ve ordusunun
boğulması, bir yandan dabağımsızlık ve özgürlük… İki sevinci bir arada yaşamak
varken…
Hatta çölün ortasında Rableri katından kudret helvası,
bıldırcın eti, kayadan fışkıran on iki çeşme ile özel olarak rızıklandırılır
iken…
Onlar “Ey Mûsâ! Biz
bir tek yiyecekle dayanamayacağız. Bizim için rabbine dua et de bize toprağın
mahsullerinden; sebzelerinden, kabakgillerinden, sarımsağından, mercimeğinden,
soğanından bitirsin” demişlerdi.
Mûsâ ise, “İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz?”dedi.
“Allah içinizden peygamberler çıkardı, sizi hükümdarlar yaptı, âlemlerde hiç
kimseye vermediğini size verdi.” Dininizi özgürce yaşıyor, herhangi bir koku
duymadan güven içerisinde yatıyor, bağımsız bir toplum olarak Allah’ın lütfuyla
rızıklanıyorsunuz. Bütün bunlara karşılık hamd ile Allah’ı teşbih etmeniz
gerekirken…
Siz kalkıp geçmişe özlem duyuyorsunuz. Hem de sadece soğan,
sarımsak, mercimek ve sebze için…
Hz. Musa, o halde “Şehre inin; istedikleriniz orada var”
dedi. Allah’ın onlara bir vaadi idi bu. Onlar eski yurtları olan kutsal
topraklara dönüp oradaki zalim ve zorba topluluk ile savaşacak ve Allah’ın
vadettiği üzere galip geleceklerdi ve orada bağımsız, onurlu bir toplum olarak
yaşayacaklardı. Bunun için amaçlarını gerçekleştirme yolunda maddî sıkıntılara
katlanmaları gerekiyordu. Ancak israiloğullarının içinde bulunduğu kölelik
psikolojisi onları günlük rahatlarından başka bir gaye tanımayacak; iman,
özgürlük, bağımsızlık gibi yüce değerler uğruna sıkıntılara katlanmayı göze
alamayacak kadar korkak bir kişiliğe ve kölelik ruhuna bürünmüşlerdi.
Bu sebeple “Zillete, fakruzarûrete mahkûm oldular; Allah’ın
gazabına uğradılar. Bu durum, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere
peygamberleri öldürmelerinin, bütün bunlar da isyan etmeleri ve haddi
aşmalarının sonucuydu.”
“Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret
vardır.”
Bugünlerde atılan “patates soğan” sloganları beni tâ binler
yıl önceki bu kıssaya götürdü. Kur’ân şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği
gibi;
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i
"tekerrür" diye tarif
ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Kıssadan hisse olarak derim ki; gelin, bizler de kırk yıl
zillete, fakruzarûretedûçar olmamak için tarihi birazcık tefekkür edelim ve
hayatı sadecemide eksenli düşünmeyelim, din, özgürlük ve bağımsızlık gibi ulvi
değerler uğrunafedakârlıktabulunabilelim. Şayet bir gün bu ikisi arasında
kalırsakbiz de üstatSaîd-i Nursi gibi diyelim ki, “ekmeksiz yaşarım,
hürriyetsiz yaşamam “
Kaynak:Bakara 2/61, Âl-i İmrân 3/13