İslam, bizi hayat ve insanlık adına hiçbir çaba ve
çalışmadan men etmez; aksine hayatın meşru her alanında olmamızı ve ön almamızı
ister. Bu ilim, eğitim, ekonomi, yönetim, ticaret, teknoloji ve diğer tüm
alanlar için böyledir. Eğer Müslüman kişi, meşru olan bu alanları doldurmaz,
onlarla meşgul olmazsa layık olmayanlar gelir o alanları işgal eder. Bu
bağlamda, Kur’an-ı Kerim ayetleri, Peygamber aleyhi selamın hadis ve mucizeleri
bilimin ulaşabileceği en son uçlara işaret ediyor ve teşvik ediyor. Akla kapı açıp
eşyaya, nesneye ve varlığa karşı merak uyandırıyor ve araştırmaya sevk ediyor.
Hikmeti müminin kaybolan eşyası gibi niteleyip onu bulunulan her yerde aramayı
telkin ediyor.
İslam; aklı işletmeye, tefekküre, araştırmaya, ilim
tahsiline ve buluşlar yapmaya bu kadar teşvik ettiği halde, ilme verdiği
kıymetle alimin uykusunu dahi ibadet mesabesinde görürken ilginçtir akılcılık
iddiasıyla ortaya çıkan bazı sözde akıllılar mucizeyi inkar ediyor. Aynı sözde
akıllılar, mucize ve kerametin insan eliyle somutlaşmış hali sanal gerçekliğe
ve bunun son hali Metaverse’ye ise mal bulmuş Mağribi gibi övgüler yağdırıyor.
Buluşun esin ve bilgi kaynağı olan İlahi öğreti ve ikrama kör kesil, inkâr et;
ama teknolojik buluşu tasdik et! İşte bu tür kişiler ve yaklaşımlar, İslam
dünyasında akıl tutulmasına neden oluyor, aklı işletmek isteyen nice kişileri
de gelenek dairesine sıkıştırıp pasifleştiriyor, araştırma kapılarını
kapatıyor, bilimsel çalışmalara imkan veren değerleri yozlaştırıp kuru
akılcılığa kurban ediyor maalesef!
Ortalıkta akılcı kesilip kasım kasım kasılanlar ilginçtir
bilimsel gelişmeler ortaya çıkınca zuhur ediyor, bir Müslüman bilim ve
teknoloji alanında öne çıkınca devreye giriyor ve tarihsel süreçte
Müslümanların önünde bir engel olarak bir akıl tutulmasını ve akılsızlığı
akılcılık diye tedavüle koyuyor. Mucize ve kerameti kabul etmeyen, bu ikisine
şüpheyle yaklaşan kişiler bilmeli ki bedeni canlı tutan ruh, maddeye anlam
katan manadır. Maddi bir buluş, manadan yoksun ve ilhamsız biçimlenip
somutlaşamaz; çünkü madde, manaya taklit eder ve onun önünde hürmetle ayağa
kalkarsa akla da kapı açılır. Böyle bir akıl, evrenin derinliklerinde İlahi
gücün hayranlığı eşliğinde teknolojik buluşlara ve Metaverse gibi sanal
gerçekliklere imza atar.
Sormak lazım, akılcıyım deyip sadece mantık, zahir ve
maddeden beslenenler mi daha akıllı yoksa vahyin ışığında, mucize ve
kerametlerin ilhamıyla aklı kullanan mı daha akıllıdır? Sanal gerçeklik ve
Metaverse kısmen mucize ve kerameti çağrıştırsa da hala Süleyman’ın veziri Asaf’ın
tahtı bir göz açıp kapama hızında ışınlama kuvvetine ulaşamadı. Sadece akıl,
mantık ve maddi imkanla bunu başarmayı bir marifet sayanlar aklı, mantığı ve
maddi imkanları bahşeden bir Allah’ın ‘Kun’ emriyle bu güzellikleri ve
harikuladelikleri bir Peygamber veya veli kula bu güzellikleri yaşatmasına mı
şaşırıyorlar?
Bir Allah dostu Doğu’dayken yönlerin sahibi olan Allah’ın
lütfuyla orayı ona Batı gibi gösterebilir. Haliyle, İslam bir mühendise
insanlığa faydalı olacak projeler çizmesini ve gerçekleştirmesini emrettiği
gibi bir doktora da her hastalık için tedavi yolları bulmasını, ilaçlar
üretmesini emreder. Birinin ilmi Allah’ın Sani’ isminden, diğerinin ilmi Şafi’
isminden tecelli ve mülhem değil mi?
Bilime kim, nasıl ve ne niyetle yaklaşıyor, onunla ilgileniyor
ve sonuçlara varıyor sorusu da önemlidir. Bir Müslümanla inkarcı birinin ilmi
ve teknolojik kazanımları insanlar için aynı sonuçları vermeyebilir.
Unutmamak lazım; arı su içer bal akıtır, yılan aynı suyu
içer zehir olarak akıtır.