Advert
as

İSLAMİ BAKIŞ VE SANAL GERÇEKLİK -2-

  • YUSUF ARİFOĞLU
  • 2022-10-14 14:54:45
  • 987 Görüntülenme
  • Metaverse, sanal gerçeklik teknolojisinin şu an için en geliştirilmiş halidir. Kurgusal evren olarak adlandırılan Metaverse, ilk olarak bir roman kurgusu şeklinde 1992’de ortaya çıkar. Bugün için somut bir boyut kazanan Metaverse, dâhil olan kişiye 3D’li sanal bir ortam sunar. Kişi bu vesileyle alışveriş yapabileceği, çeşitli hizmetlere abone olabileceği, iş arkadaşlarıyla birlikte çalışabileceği, oyun oynayabileceği ve çevresindeki görüntüyü kişisel zevk ve beklentilerine göre özelleştirebileceği, kendini bir hologram şeklinde başka mekânlara yansıtabileceği bir imkâna kavuşur. Metaverse kişinin sadece baktığı değil somutlaşmış bir şekilde içine girebildiği bir sanal dünyadır. Bu gelişmeyi bilim ve teknolojinin geldiği hayret edici ve inanılmaz nokta kabul edip manaya ve İlahi lütufa kör kesilmemek lazımdır.

    Bilim, aslında yüz yıllar ve bin yıllar önce Allah’ın peygamber ve salih kullarına verdiği mucize ve kerametlerin insan eliyle bilimsel ve teknolojik olarak ilerlemiş halidir. Dün Allah, bu olağanüstülükleri ‘Kun feyekûn’ emriyle seçtiği kullarına bir destek ve lütuf olarak sunarken bugün insanlık o noktadan hareketle ve o noktayı geliştirerek bir noktaya varmış ve varmaktadır. Hazreti Musa’da asa bir mucize iken bugün o vesileden esinlenerek ortaya çıkan sondaj sistemiyle hayat kolaylaşmıştır. Kör, abraşları iyileştirmek ve ölüleri diriltmek Hazreti İsa için bir mucize iken bugün o vesileden hareketle tıp ilminin geldiği gelişmişlik ortadadır. Dün, Yakup’un gözlerini yeniden açan Yusuf aleyhisselamın gömleği bir mucize iken bugün o mucizeden esinlenerek koltuk altı terinden üretilen katarakt ilacı bu tür hastalar için bir şifa vesilesidir. Dün, rüzgârlar Hazreti Süleyman’ın emrinde bir mucize eseri olarak Doğu ve Batılara doğru onu taşıyordu. Ayet-i kerime bu gerçekliği şu şekilde ifade ediyor: "Rüzgârı da Süleyman'a boyun eğdirdik ki, sabahtan bir aylık, öğleden sonra da bir aylık yol giderdi." (Sebe Süresi: 12.ayet) Bugün o mucizeden esinle rüzgâr enerjisinden hareketle insanlar uçaklara binip uçuyor, termal enerji üretiyor.

    Üstad Bediüzzaman, bu gerçeği günümüzü görürcesine şu sözleriyle izah ediyor:  “İşte, bunda işaret ediyor ki: Beşere yol açıktır ki, havada böyle bir mesafeyi kat' etsin. Öyle ise, ey beşer! Madem sana yol açıktır; bu mertebeye yetiş ve yanaş. Cenâb-ı Hak, şu âyetin lisanıyla mânen diyor: "Ey insan! Bir abdim hevâ-i nefsini terk ettiği için havaya bindirdim. Siz de nefsin tembelliğini bırakıp bazı kavânîn-i âdetimden güzelce istifade etseniz, siz de binebilirsiniz."

    İnsanlık, yakın bir zamanda kurguladığı bir imkâna bugün teknoloji vesilesiyle ulaşmışsa bilmek lazımdır dün salih kullarına bunları bir mucize veya keramet olarak ihsan eden Allah, ahirette her yönüyle hissedebileceğimiz ve hoşlanacağımız daha mükemmel nimetler bize bahşedecektir. Bugün Batılı akıl; mucize, keramet gibi İlahi lütuflardan esinlenerek böylesi hayranlık veren teknolojik kolaylıklar niçin üretiyor da biz Müslümanlar üretemiyoruz? Bunu da derinlemesine düşünmeli değil miyiz? Batılı, kendi dünya hayatını daha güzel ve kolay kılma adına çalışıp çabalıyorsa biz Müslümanlar dünya ve ahiretimiz adına daha çok çalışmalı değil miydik?

    İslam dünyası, genel olarak sefahat, heva heves, nemelazımcılık, ideolojik dışlama, farklılıkları yok etme; dil, kimlik, şekil ve kıyafet üzerinden ötekileştirme, adam kayırma, menfilikten beslenme, dini hayatı tecrit etmek, dahili ihtilaf ve harici düşmanlıklarla iç içe ve onlarla uğraşmaktadır. İslam dünyası, bu ve benzeri güç kıran olumsuzlukları terk ettiği gün teknoloji ve terakki Müslüman’a ‘Gel gel, ben senin elinden çıkmaya ve icat edilmeye daha layığım!’ diyecektir. Buna böyle inanmak lazımdır…