Advert
as

Halkı için dertlenmeye iki güzel misal

  • 2022-06-20 10:33:35
  • 1299 Görüntülenme
  • Fütüvvet gibi, mefkure gibi, himmet de şeriatle beraber geri alınan nice mefhum pınarlarından biri idi. Himmet dert idi, çaba, gayret, yönelme, şevk, heyecan, yardım idi. Sahip çıkan, babalık eden, kol kanat gerene “âlihimmet” denilirdi. Himmet isteyenden hizmet beklenirdi.

     

    Risalet/nübüvvet başlığı altında peygamberlerin usül olarak “himmet” yolunu izlediklerini ve bunu öğrettiklerini söylemek mümkündür.

     

    Yeryüzü halifeliği için insana verilen muvahhidlik potansiyelini canlandırma, başkasına kayıtsız kalmama, bozuk akışa teslim olmama, nefsi emmareye ve ona sürekli fısıldayan şeytana direnme, enbiyanın ortak tavrıdır.

     

    Peygamber Efendimiz(sav), “sizin dertleriniz ona çok ağır gelir” (Tevbe 128) diye vasfedilirken aslında bir yandan da sabitelerimiz ve kardeşlerimiz hakkındaki emanetin ağırlığı bize hatırlatılmış olmaktadır.

     

    Hatta dinin özünde de bu diğeri için fedakarlıkta bulunmak yani uluvvü himmet vardır.

     

    Tasavvufun hazinesine dürülüp kilitlenmeseydi mesela “dünyayı ilmimizin sonu ve en büyük himmetimiz kılma” mealindeki dua-yı nebeviyi de “Kişinin kıymeti himmeti kadardır” manasındaki Hz. Ali’nin (kv) sözünü de daha iyi anlayacaktık.

     

    Himmeti, diğergamlık manasıyla kullandığımızda, enaniyet asrında, İslam aleminin, izzet, fetih, hüküm gibi yaralarına yeniden merhem olacak bir anahtar nosyondan bahsetmiş oluruz.

     

    Bediüzzaman Hazretleri, imanın üzerine kilitlenen kapıları açarken bu anahtarı da kullanır:

     

     “Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir” der. Yani eldeki ile yetinmek, idealsizlik, ruhsuzluk, miskinliktir.

     

    “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” der ve yine ekler: “Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil.”

     

    Hutbe-i Şamiye’de İslam aleminin geri kalma nedenlerinden birini de “bütün himmetini sadece kendi şahsi menfaatine sarf etmek” şeklinde açıklar.

     

    “Ben” yerine “biz” şuurunda karar kılan bir ihlasa, İslam alim ve önderlerinin, şehidlerinin ve sıddık neferlerinin bütün hayatları şahiddir.

     

    Mesela “ümmeti Muhammedin evlatları sele kapılmış gidiyorlar, bu selden ne kadar kütük kurtarsak o kadar kardır” diyerek imanın, ateşten gömlek olduğu vakitlerde meyus olmadan, Kur’an talimi için çırpınan Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri...

     

    Eşi bir defasında: “Efendi! kapımızda sürekli polis bekliyor, Cezayir Müslümanları için dua ettin diye seni karakola aldılar, tekrar hapse atarlar, yine bir numaralı şubenin tabutluğuna koyarlar, biraz kenara çekilsen, başkasına bıraksan” gibi sitemlerle endişelenirken bir gün rüyasında kocasının dilinin dilim dilim doğrandığını görür.

     

    Dehşetle uyanır, rüyasını efendisine tam anlatacaktır ki, daha söze başlamadan o himmet sahibi alim, hafif başını sallayarak hanımına Kur’an’ın kerametinden şöyle der: “Öyledir hanım, eğer biz bugün Kur’an öğretmezsek, şu dilimizle Allah azze ve cellenin yoluna çağırmaz isek, o dilimizi yarın hesap gününde dilim dilim doğrarlar.”

     

    Ve bir latif hatıra da “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” diyerek tüm ömrünü milletin imanı için mum gibi eriten Bediüzzaman Hazretlerinden:

     

    Bir gün karşısında oturan bir talebesi; “Üstad neden evlenmiyor ki, bedeninde evlenmesine engel olacak bir sorun mu var acaba?” diye içinden geçirince, Üstad yerinden kalkar ve o talebesinin yanına gider, eliyle şefkatle sırtına dokunurken hafif tebessümle şöyle der: “Yok kardeş, öyle değil. Elhamdülillah, bedenim sağlamdır. Yalnız, ben şayet evlenseydim, o kadının haklarına riayet etmem gerekecekti, ona vakit ayırmam lazımdı, onu mesud etmek için çabalamam lazımdı. Lakin şu milletin imanı bende öyle bir dert açmış ki, bununla uğraşırken zevcenin hukukunu ihmal etmekten korktum o yüzden evlenmedim..”

     

    Muhammed Yusuf Kandehlevi’nin (rh) “Eğer Allah katında insanın değeri artarsa, eşyanın değeri düşer ve fiyatlar ucuzlar. Ama eğer Allah katında insanın değeri düşerse eşyanın değeri artar ve fiyatlar yükselip pahalılık olur.” sözünü çarşı pazarın ahvaline bakarak ezberledik.

     

    Sırada kadir kıymetin himmetle alakalı ayarlarını gözden geçirmede..

     

    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ