“İki dakika İnstagram’a takılayım dedim yine saatler geçmiş.” Youtube’da ders videoları izlemek için masaya oturdum ama kendimi saçma sapan shorts videolarını izlerken buldum.” “Yine bir diziyi bitirip öyle kapattım bilgisayarı, oysa sadece bir bölümünü izleyecektim.”
“Heyecanla başladığım kitaptan daha birkaç sayfa okumadan telefondan gelen mesaja baktım. Bir de baktım saatler geçmiş ve maalesef bugün de kitap okumadım.”
“Bir aydır kendimi zorlayarak verdiğim iki kiloyu kendimi tutamayıp abur cuburlara feda ettim.”
“Yabancı dil öğrenme konusunda ciddi bir adım attım, hatta birkaç gün düzenli çalıştım ama ne olduysa tekrar bıraktım. Bilmiyorum bu kaçıncı seferdir başlıyorum ama her seferinde işin başındayken bırakıyorum. Devam etseydim şimdi kaç dil biliyor olacaktım. Hayır hayır, ben iradesiz ve aptalın biriyim.
“Hep yarın başlarım diyorum ama bir türlü namaza başlamadım. Başlasam da en fazla bir iki gün devam ediyorum, sonra yine eski tas, eski hamam.
“Sabah namazı için kurduğum alarmı, her defasında kapatıp uyumaya devam ediyorum. Allah beni affetsin, samimiyetsiz ve imanı zayıf biriyim.”
“Kredi kartımın şuan ki borcu aylık giderimi geçti. Oysaki kullanmamaya söz vermiştim kendime.”
“Bütün arkadaşlarım harıl harıl ders çalışırken ben hala kitabın kapağını bile açmış değilim. Tembelliğin cisme bürünmüş haliyim. Ders çalışmayı bilmem ama tembellikte kimse beni geçemez.”
“Kendime hâkim olup o anlık öfkemi yenebilseydim şuan burada olmazdım. Tam 15 yıldır dört duvar arasındayım”
“Telefonu elime aldığımda kendimi tutamıyorum. Hiç istememe rağmen kendimi gayri ahlaki videolar izlerken buluyorum. Her seferinde izlememeye söz verdiysem de kendime, bir şey değişmedi. Ben ahlaksız ve karaktersiz biriyim.
…
Bu ifadeler -üç aşağı beş yukarı- bizim hayat hikâyelerimizdir.
Heveslerimizi, hazlarımızı, arzularımızı, anlık zevklerimizi erteleyememenin ve nefsimizi dizginleyememenin verdiği yoğun suçluluk, öfke ve pişmanlık hisleri…
Sonra kendimize yaptığımız hakaretler ve devamında gelen özgüven kaybı, ümitsizlik ve sonuç olarak keşkeler, keşkeler.
Biraz dönüp kendimize baktığımızda içimizde hep bir savaş halinde olduğumuzu görürüz; arzularımız, dürtülerimiz ile mantığımız, imancımız sürekli bir mücadele halinde. Bazen bizi biz yapan üst benliğimiz olan mantığımız ve inancımız kazanıyor bazen de yüzümüzü kızartan, sorumluluklarımızdan bizi gafil bırakan dürtülerimiz ve nefsimiz kazanıyor.
İçimizde sürekli çatışan o iki benlikten biri hep başarıya, ilerlemeye, çalışkanlığa, üretkenliğe, umuda teşvik ederken diğeri hep tembelliğe, uyuşukluğa ve gaflete mahkum eder bizi. Her gün sabah uyandığımızda tekrar gece yatışımıza kadar bu iki ses veya benlik içimizde bir savaş halindedir. Peki, hangisi kazanır? Kısa bir hikâye üzerinden bu soruya cevap arayalım.
Bahçede oturan torunu, dedesine sorar:
–Dede, neden iki köpek besliyorsun. Dedesi:
–Çünkü onları temsil için besliyorum. Beyaz renkli olanı, içimdeki iyi duyguların, hayrın, çalışkanlığın; siyah renklisi ise içimdeki kötü duyguların, günahların, tembelliğin temsilidir. Bunlar her zaman kavga halindedirler. Torunu sorar:
-Peki, kavgayı hangisi kazanır dede? Dedesi bu soruya çok mânidar bir cevap verir:
– Hangisine daha fazla kemik verirsem, moral verirsem, hangisinin başını okşarsam o kazanır, evladım.
Şunu asla unutmayalım ki içimizdeki bu kavgada kimin kazanacağına biz karar veriyoruz. Böylece bu gök kubbe altında ya hatırlamaya değer bir hikâyemiz olmadan göçüp gidiyoruz ya da istikrarlı çabamız, iman ve irade gücümüz ile ailemiz, akrabalarımız hatta tüm insanlar için faydalı, ilham verici ve rahmetle yâd edilen bir örnekliğe dönüşebiliyoruz. Asıl meselemiz İçimizdeki hangi sese kulak verdiğimiz ve hangi benliğe yüz verdiğimizdir.
Bu iki benlikten hangisine bürüneceğimizi belirleyen şey bizim irade gücümüzdür. Bu sebepten dolayı irade, bir güçtür. Bir gün Hz. Peygamber Efendimiz (sav), “Sizce pehlivan kimdir?” diye sorar. Yanında bulananlar, “Pehlivan, hiç kimsenin güreşte yenemediği kimsedir.” diye cevap verirler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle der: “Hayır öyle değildir; asıl pehlivan, öfkelendiğinde nefsine hâkim olan kimsedir.” (Müslim, Birr, 106)
Hadisten de anlaşıldığına göre asıl güç öfkemize yani kendimize, duygularımıza, arzularımıza, nefsimize hâkim olmaktır. Bunları doğru zaman ve zeminde kullanabilmektir.
Her alanda olduğu gibi irade konusunda da bize en güzel örnek olan Efendimiz (sav)’in bir hadisi ile yazımızı sonlandıralım; “Akıllı kişi, nefsine hakim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini duygularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.” (Tirmizi, İbn Mace, Ahmet Bin Hambel)