Advert
as

Bu Yazı da Kaleme Uysun

  • YUSUF ARİFOĞLU
  • 2021-06-14 09:11:52
  • 1887 Görüntülenme
  • İnsan şahsiyetinin inşasında ‘olan ile olabilecek’ arasındaki farkı anlamak ve ‘hakikat ile olgu’ ilişkisini belirleyebilmek önemli bir kriterdir.

    "Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü" sözü kapsamlı bir hakikati içerir. Kişi adı ve sanıyla değil, “Doğru, ahlaklı, dürüst, diğerkâm olduğu için sevilmelidir” veya “Yalancı, ahlaksız, aldatan, bencil” olduğu için nefret edilmelidir. Ki iyi birinin kötülüklere kayması, kötü birinin de iyiliklere erişmesi mümkündür. Hazret-i Muhammed aleyhi salât ve selam şu hadisi bu hakikati kulağa küpe yapar:

    “Dostunu orta yollu sev! Umulur ki, bir gün düşmanın olabilir. Düşmanına aşırı buğz etme! Umulur ki, bir gün dostun olabilir.”

    Elemi ve lezzetiyle gitmiş olan geçmişin peşinde koşmak, gelmemiş ve göz önünde olmayan geleceği hayal ve faraziyeler boşluğunda aramak boş bir uğraştır. Oysa içinde bulunduğu anı ve yaşadığı günü hesaplı, gayretli ve hatasız geçirmek hayatı fethetmektir.

    ...

    "Dilin kemiği yoktur." sözü dile ve konuşmaya gereken ehemmiyeti vermek ve konuşulanların yerine göre insanı aziz veya zelil ettiğini bilmek açısından veciz bir sözdür. Dolayısıyla insanın şahsiyet olarak büyüklüğü veya düşüklüğü diliyle orantılıdır. İnsanın esiriyken söz, sözün esiri olmamak için dokuz boğumu olan bir boğazdan çıkan söze çok düşünüp ardından yol vermek en doğru olanıdır.

    "Müslüman eliyle diliyle diğer insanların emin olduğu kimsedir." Hadis-i Şerifiyle dil ve dilin afetleri hakkındaki onlarca hadis ve yüzlerce özlü söz konuşmanın nasıllığı, hedefi ve zamanı hakkında bize önemli ölçütler sunar.

    "Küçük insanlar, kişileri; normal insanlar, olayları; büyük insanlar ise davaları konuşurlar."

    Hedef küçültmenin en görünürü Ahmet, Mehmet, Ali, Ayşe, Fatma, Zeynep'e odaklanmaktır, onların eksikliklerinde kendi zaaflarını görmemektir. Ülkeleri de dil, kültür, görenek, inanç birlikteliğinde cüsseli bir birey düşünürsek uluslararası politik çıkarların getirisi(!) kabul edilen "Şu ülke, bu ülke; bizim cemaat, onların grubu” gibi söylemler de kişilerden konuşmak kapsamında değerlendirilmelidir.

    Olayları konuşmaktan maksat, onlara yüzeysel olarak takılıp kapılmaktır. Olaylardaki ders ve ibret yönünü göremeyip tarihsel bir kronoloji etrafında dönüp dolanmanın götürüsünün getirisinden fazlalığından bahsetmektir.

     

    Büyük, yüce, aziz insanlar ise davaları, fikirleri konuşurlar. Hayatın özüne vakıf olmaya çalışırlar. Gayretlerinin tamamı şu varlık âleminin nedenliği, nasıllığı ve varacağı mecranın anlaşılması üzerinedir. Şu sayısız nimetlerin, şu dengeli kâinatın, şu ihtişamlı saltanatın Sahibine varan yolu bulma uğraşını sürdürürler, gece ve gündüz. Kendileri böyle büyük bir nimete erip dava adamı olmanın lezzetiyle lezzetlenirken başkalarının da bu lezzete erişmesi için davet çalışmalarını aşkla sürdürürler.

    Ne zaman, ne şekilde ve kimler arasında vuku bulursa bulsun; ister olumlu ister olumsuz cereyan etsin, olaylara anlık müdahale yanlıştır. Anlama, olayın başlangıç ve büyüme sebeplerini bilme, müdahalenin etkisini hesaplama, çözüm önerilerini sağlıklı düşünme, olayın müspet netice vermesi için önemlidir. Kimi zaman en etkili çare sükût ve hasımların kendilerini sorgulama imkânı bulacakları zemini oluşturmaktır. Hasmın sorgulanması terk edilip nefsi sorgulama başladığı an doğru çözüm yolunda ilk adım atılmış demektir…