Kuran'ı Kerim'i son yıllarda genelde meali ile beraber
okumaya çalışırım. Hazinelerini her okuyuşta yeniden açar ve bazen kimi ayetler
de zihninizi canlı tutarak size mesajlar aktarır. Son 1 yıllık süreçte
gözümüze, gönlümüze akan ayetlerden birinde geçen " angarya"
kelimesini açmaya kayda değer bulduğumu belirtmek isterim.
Ramazan ayında diğer aylara göre daha cömert olan Efendimizin
bu ahlakının da topluma yansımasını bizzat görüyoruz.
Fitre, zekat, kumanya yardımı ya da iftar davetleri bu ilahi programın
meyveleridir.
Özellikle Efendimiz'e hitaben Bedevilerden bir kısmının
malının hayır yolunda harcanmasının canının çıkması ile eşdeğer görülmesi,
cihanşümul olan ayetlerin bize yansıdığını da görmemizi sağlıyor.
Angarya kelimesi sadece kur'an-ı Kerim'de Tevbe Suresi 98
ayette geçmektedir. Bedevilere nispet edilen kavram mealen şöyledir.
"Bedevilerden kimileri var ki Allah yolunda
harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza belalar gelmesini
bekler." Ayette de görüldüğü üzere
göze çarpan İnfak etmeyi çağrıldıklarında bunu angarya olarak görmeleri ve
belki bunun bir sonucu olarak da verdiği infakın belaya dönüşme isteğidir. Yani
mala karşı öyle bir tamahları var ki bunun paylaşılmasını, hayır olarak
dağıtılmasını beddua sebebi bile olarak görebiliyorlar.
Gönülden verme, İnfak etmenin oluşmadığı karakterlerde Allah
için Yapılan harcamalar angarya olarak görülür. İşte şu malımı Allah yolunda
verdim diye zarar ettim, bu malın boşa gitti, telef oldu gibi bir düşüncenin
İzdüşümü olarak değerlendirmemiz mümkündür.
Aslında bu düşünce aklımla malı ben kazandım, benim hakkım,
sadece kendim için kullanacağım demenin Karun'cası'dır.
Bendeki ticari zeka ile bu mala sahip oldum denilerek nefsini
ilahlaştırma nın kısa kestirme yoludur.
Malı verenin Allah olduğunu unutma, kulağının üzerine yatmadır. Burada şunu
ciddi bir şekilde sorgulamamız gereklidir.
"Vermeyi
istemeseydi, istemeyi vermezdi" geleneğinden gelen bir dinin müntesipleri
olarak bu "angarya" hastalığının bulaştığını görüyoruz. Müslüman'ın
öncelikli görevi İslamın temel kaidelerinden olan "Zekat'ı" eksiksiz
olarak hesaplayıp, tam bir teslimiyet de geciktirmeden vermesidir.
Malın 40'ta 40'ını
verene, 40'ta birini şükür olarak verip, hem malı temizlemek hem de ihtiyacı
olanın hakkını vermektir. Burada dikkat edilmesi gereken bu konuda gevşek
davranılmamalı, çevre yolları kullanılmamalı ben ne yapıp etsemde zekat
vermesem mantığına gidilmemesi gerekmektedir. Malın ve ömrün sahibinin Allah
olduğu unutulmamalıdır.
Diğer bir hayır çeşidi olan İnfak rızık olarak verilenin
içinden de verilebileceği gibi malın arta kalanından da verilebilir. Hayrın üst
derecesi olan İsar ise "ihtiyacı olduğu halde kendi nefsini kardeşine
tercih etme" olarak biliniyor.
Bu din'in temellerinden olan öğüt verme, nasihatın hepimize
her zaman lazım olacağını akıldan çıkarmamak gerekir. Hayır hiç yapılmıyor ya
da infaka yüklenen tek anlam
"angarya" gibi bir anlaşılma da çıkarılmamalıdır. Özellikle
Zekat, İnfak, İsar gibi İslam'ın şiarlarına en yüksek perdeden sahip çıkan bu
ülkenin haklarıdır.
Demek istediğimiz
hayırda öncelikleri karıştırmamak, en ideal mümin kavramını yakalamak ve Allah
yolunda harcarken gönül huzuru ile yapmaya bir katkı sağlamaktır. Eğer ki bu
ayetler kur'an-ı Kerim'de yer bulmuşsa hastalığı tedavi etmek içindir.
"Yaptığın iyiliği
çok görüp başa kakma" (Müddessir 6)
"İşte sizler öyle kimselersiniz ki, Allah yolunda
harcamaya çağırıyorsunuz da, fakat içinizden bir kısmı cimrilik ediyor. Halbuki
cimrilik eden ancak kendisine karşı cimrilik etmiş olur. Zira Allah zengindir,
Siz ise yoksulsunuz. Eğer hak çağrısına sırtınızı dönerseniz, Allah sizin
yerinize başka bir topluluk getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar. (Muhammed
38)
Özellikle Bedevinin kötü ahlakı olarak isimlendirildip zem
edilen ve yaptığı hayrı "angarya" olarak gören kişilerden olmaktan
Allah'a sığınmalı ve ona bolca dua etmeliyiz. Bu kötü ahlaktan kurtulma duasıyla. Wesselam