“O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı
ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’an onda
indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun.”
(Bakara 185)
Ayet-i kerimede Ramazan Ayı, Kur’an’ın indirildiği zaman diye
açıklanırken, vahyin, hakkı batıldan ayırıcı yönüne yani Furkan vasfına vurgu
yapılıyor.
İslam’ın, ferd ve toplum planındaki ana hedefi, batıldan
ayırdığı Hakkı hakim kılmaktır.
Küfrün hedefi ise tam tersidir: “Kâfir olanlar, bâtıla
dayanarak hakkı ortadan kaldırma mücadelesi verirler.”(Kehf 56)
Geçmişe göre çok daha kompleks biçimde batıl düşüncelerin,
cahili dünya görüşlerinin, kimi mantık örüntüleri ile maskelendiği günümüzde,
Müslümanların, Ramazan ayının feyziyle,
doğruyu eğriden ayırma becerisinin Kur’an merkezli gelişmesi ve yenilenmesi
şarttır.
İnsanların kümelendiği alanları -ki isterse bu mecralar
sosyal medya platformları olsun- terk etmek bir irade zaferi sayılmayacağına
göre, tüm sahalarda hak/hakikat olanı boş/batıl olan karşısında savunmak, ilan,
ispat, ifşa ve ihya etmek her Kur’an hamilinin ahdi olmak zorundadır.
Hakkı tavsiye etmek de bu anlamdadır. Yani, ‘ey Ramazanı
mübarek kılınan oruçlu Müslüman! bak şu modern putperestliği ıskalama, azgın
paganistleri tanı, bunların yolu, fikri sapıktır, bunlara meyletmek azap, süslü
sözlerine aldanmak pişmanlıktır..’
Kur’an okuduğu halde, sırf hissi yahut siyasi tarafgirlikle
zındıkların karartısını artıranların bahaneleri, Furkan filtresinden geçemez.
Ramazan Ayında müyesser olan ve baba ile oğulu, kardeşle
kardeşi iman makasıyla, kılıçların ucuyla birbirinden ayıran Bedir Zaferi’ne,
ayet-i kerimede “Furkan Günü” denmesinin hikmetleri üzerinde çokça düşünmek
gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de Hanif (Muvahhid) sıfatıyla da zikrolunan
putkıran peygamber Hz. İbrahim(as)’ın nasıl örnek gösterildiğini de
hatırlayalım: “İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir
misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz sizden ve sizin Allah'tan
başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya
kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret
belirmiştir.’" (Mümtehine 4)
İşlerine geldiğinde en âlâsını kendileri yaptıkları halde
‘kutuplaşma, kutuplaştırma’ diyerek sözlü illüzyon numarası yumurtlayan
zındıklarla, şerlerinden sakınma istisnası dışında safları ayırmamak nifakın ta
kendisidir.
Ramazan, ehl-i imanla yardımlaşma ve dayanışma ayı olduğu
kadar, yine Kur’an’ın, necis kıldığı ehl-i ilhaddan, kefereden ve onlarla her
türlü beraberlikten uzaklaşma, kopma ayıdır.
Her fırsatta, İslam'a ve Müslümanlara dil uzatan, alay eden
gavurcukların alçak saldırıları karşısında sırf ‘aynı memlekette yaşıyoruz'
diyerek susmak, ya da ‘Müslüman geçinen şunların da şöyle zulümleri var’ gibi
yersiz bir kıyaslama yaparak tepkisiz kalmak, Kur’an okuyucularına yakışmaz.
Hiç sağa sola çekmeye gerek yok. Mesela bu mübarek ayda, şu
Müslüman memlekette hiç bir özrü yokken, Allah’a düşmanlıklarını aleni biçimde
oruç yiyerek gösterenlere, zerre kadar hüsn-ü zan besleyenler aldanmıştır.
Dinle imanla en ufak bir alakaları olmadığı halde şu İslam
beldesinde kimi haksızlıklara dem vurup adalet güzellemesi yapanlara “acaba?”
diyerek inananlar aldanmıştır.
Hâsılı, Kur’an-ı azimüşşan kıyamete kadar korunacaktır.
Ne mutlu, daima hakkı batıldan ayırmakta olan o kalenin
ahalisine.