Advert
as

Paris Sözleşmesi Yaşatır

  • 2021-04-05 12:05:38
  • 3026 Görüntülenme
  • Güncel rakamlara göre yeryüzünde 7,8 milyar insan yaşıyor. Ve bu insanların dinî, mezhebî, ırkî, etnik, bölgesel vs diye birçok kategoride çeşitlenen aidiyetleri var.
    Her bir kümenin, kendi değer yargılarına dair tarifleri, sembolleri, uygulamaları ve yazılı/yazısız kuralları var.
    Mensubiyetleri farklı olsa da, değişik sosyolojilerin özneleri, mesela ağırlık ve uzunluk ölçüleri gibi bazı konularda ortak kabulleri kabullenmede sıkıntı görmüyorlar. Bunun için uluslararası anlaşmalara imza atıyorlar.
    Elinde bulundurduğu inovasyon, teknoloji, silah, para, üretim ve pazarlama gücü ile farklı kültürleri, empoze ettiği tektipçi yaşam formuna zorlayan küresel hegemonya ise, kendisi dışındaki hususiyetleri/özgünlükleri “eski” ve “gelenek” diyerek önce aşağılıyor ardından meşruiyyet zemininin dışına itiyor.
    Ve insan ötesi hayallerine ulaşma hayalinde olan bu vahşi canavarın en öncelikli hedefi, tabi ki beşer fıtratı.
    Erkeğin, kadının, annenin, çocuğun, ailenin, kalbin, ruhun, aklın, bedenin yaratılıştaki formatını silip yerine kendi scientific product ontolojilerini yükleyerek, insanı gözleri olduğu halde görmeyen, kulakları olduğu halde duymayan, kalpleri olduğu halde idrak etmeyen bir biyomekanik canlıya dönüştürmek istiyorlar.
    Genlerine işlemiş tahrif etme kabiliyeti ve sürekli övündükleri tahrip yetenekleri nedeniyle uğursuz özgüvenleri de hayli fazla. 
    Kendi dayattıkları takvimi, kıyafeti, medeni hukuku vs. tartışmasız kabul edenlere zımnen diyorlar ki:
    “Madem zamanında bizim verdiklerimizi kabul ettiniz o halde her zaman ve her şartta, aileyi de bizim tarif ettiğimiz biçimde düşüneceksiniz, bizim dikte ettiğimiz şekilde düzenleyeceksiniz. Kadını bizim belirlediğimiz disiplinle koruyacaksınız, cinsiyeti bizim tasnifimize göre değerlendirecek ve bunun için gerekli bütün adımları atacaksınız. Çift yerine iki partner, ev yerine riskli ortak yaşam alanı diyeceksiniz. Aile içi itaat, namus, iffet, sadakat, sabır, gibi kavramları asla kullanmayacaksınız. Sevgili olarak nikahsız yaşamalarının önünde hiçbir engel koymayacaksınız ancak bizim sizin toplum için öngördüğümüz yaşa gelmeden hiçbir gencin evlenmesine asla izin vermeyeceksiniz. Kadının özgürlüğünün, beyanının ve kadına yönelik şiddetin altına bizim anladığımızın dışında hiçbir bağlam, izah, şerh, yorum filan düşmeyeceksiniz.”
    Bunun adı herhalde global mobbing olur.
    Bu Ülke de dahil, hiçbir İslam beldesinin kendini Müslüman diye tarif eden ortalama yetkilisinin, ortak yaşam becerisi gibi zırvalarla memleketin haysiyet ve şerefinden yerli ve yabancı zındıklara zırnık dahi olsa verme hakkı yoktur.
    Ve seksen beş bin camide günde beş vakit yankılanan Allahüekber sadası ile uyanan bir Müslüman ahalinin dinine bağlı ehl-i kitapla aile konusunda çok çok sınırlı da olsa benzer bir iki söz söyleme keyfiyeti olabilir ancak cinsiyet gibi sünnetullah’ın en açık misalleriyle amansız biçimde savaşan ateist ve seküler canlılarla hiçbir ortak kanaati olamaz. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, onların kulağa hoş gelen her cümlelerinde de bir kasıt aramak zorundadırlar.
    O yüzden onlarla ortak sözleşmemiz olamaz. Şu diyardaki azıcık dini bilgisi bulunan birisine dahi; “içinde kadının, kocanın ve çocuğun olduğu aileyi korumak için birkaç sayfa kural kaide yaz” dense herhalde hiçbir kitaba bakmadan yazar:
    Madde 1: Baş tacımız Kur’an-ı Kerim’den: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler.”(Tevbe 71)
    Madde 2: Duvarda asılı Veda Hutbesinden: “Kadınlar hususunda Allah’tan korkun, siz onları Allah’ın emaneti olarak kendinize helal edindiniz.”
    Madde 3: Nikah Duasından: “Allah’ım! Bu evlilik akdini mübarek eyle. Bu çiftler arasında ülfet/geçim, sevgi ve evliliklerinde sebat nasip eyle, aralarında nefret, geçimsizlik ve ayrılık var eyleme.”
    Madde 4: Risale-i Nur’dan: ““Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlâhîyenin munis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-i suretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-i sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemali ise, ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir.”
    İlla bir isim bulmamız gerekiyorsa onların taktiği ne güne duruyor:
    “Paris Sözleşmesi”
    Sonra ver ellerine oyalansınlar: “Paris Sözleşmesi Yaşatır.”

    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ