Bireyler arası ilişkilerde
belirleyici unsur “kişi” mi “kişilik” mi?
“Şahıs” mı “şahsiyet” mi?
Belki de toplumsal
konum/statü etkendir.
Sosyolojik tespitler ve
uzman görüşler dile getirilse de bireyde “kişi, kişilik, şahıs, şahsiyet” nasıl
oluşur/şekil alır sorusu, önemlidir.
Elbette antropolojik
yaklaşımların, çevresel faktörlerin ve arkadaş unsurlarının etkisi göz ardı
edilmemelidir.
Bu unsurların oluşumunda
zamana yayılan ve kalıcı bir kültür oluşturan tek gerçeklik, inanç değerleridir.
Dolayısıyla
kişilik/şahsiyet oluşumunda tüm etmenlerin etkisi olduğu kadar, bu etmenlerin
kökeninde yer alan “inanç/değer yargısı” esas öznedir.
Bu değer, az veya çok
belirleyici unsur olarak karşımızdaki birey hakkında bir fikir verir. Kişi, “değerler”ine
göre değer kazanırken; “şahıs”tan çok “şahsiyet”ini ön plana koyar.
Giyimiyle karşılanır,
kişiliğiyle uğurlanır.
Bu tespit, zahirin batının
aynası olduğu gerçeğine ters düşmez.
Ruhun sefih ve çürümüş
olması, pejmürde olmayı gerektirmez.
Zaten sergilenen tavır,
davranışları/ahlakı örten elbise gibidir.
Takdir ve taltif,
beyazlığa; somurtma ve soğukluk siyahlığa işaret ederken, biçilen elbisenin
şahsiyetle uyumlu olup olmadığı gözlere hemen yansıyor.
Öyle ki, kalp seviyor;
göz, gülümseyen yüze uyumlu bir mutluluk saçıyor.
Müslüman olarak sorunumuz,
değerlerimizin inanç kaynaklı olduğunu sergilemekten çekinmemizdir.
“Ben”i “ben” yapan
belirleyici unsur; “imanım”dır, inancımdır.
Bu, utancım değil,
iftiharımdır.
Bu, sorumluluğumdur.
Siyasi, sosyal, ekonomik,
kültürel, sanatsal tüm yaklaşımlarımda şahsiyetimin örneklik ve sorumluluk
duyduğu “ben”liğimdir.
Kimileri gibi boşluklarda
gezen bir arayış içinde değilim.
Hayatımın tüm anını ve her
saniyesini bu bilinç ve özveriyle geçirme endişesinde iken lezzet anlarım
“namaz” buluşmaları, “iyiliği tavsiye, kötülükten uzak durma/durdurma
girişimleri” dir.
Topluma karşı bireysel
gelişim sorumluluğunu sosyal gelişim sorumluluğuna katarak örnek birey, örnek
toplum oluşmasını “inancımla/yaşantımla” gösterme gururunu sergilemek
istiyorum.
Dayatılan egemen kültürel
şahsiyetler ve dış kaynaklı geçici heva/heves kökenli rol modellerin hepsi
bugün var, yarın yok.
Halbuki “ben”i
şekillendiren, “şahsiyet”imi olgunlaştıran “inancım”; sürekli, kalıcı ve
istikrarlı bir “kişilik” bahşediyor.
O nedenle “şahış”tan çok
“şahsiyet” önemlidir.
“Şahsiyet”i meydana
getiren etmenler önemlidir.
Bu etmenlere kaynaklık
eden “değerler” önemlidir.
Bu değerlerin “inanç”
esaslı olması önemlidir.
İnancımın bana aşıladığı
örneklik/örnek birey/örnek genç/örnek insan önemlidir.
Bu örneklik, takdirini
Kur’an ve Sünnet esaslı yaklaşımlardan aldığı için MÜSLÜMANCA YAŞAMAKTAN
UTANMAMAK en büyük cesarettir.
Giyimde, yiyimde,
kız-erkek, ticari ve sosyal yani yaşamın tüm alanlarındaki ilişkilerde…
Hangi asırda yaşıyoruz
söylemine girmeden; dini ve değerleri yargılama küstahlığında bulunmadan, her
şeyi yapmayı bir hak olarak görmeden, anne-babaya saygıyı çiğnemeden,
sorumluluğun erdem olduğunun bilincinde bireyler olarak onurla yaşayarak…
Hele de bu asırda!..