Sevmek gönül işidir. Her insanda da farklı şekillerde tezahür
ettiği de yadsınamaz bir gerçek. Bireyler sevgisini insana, paraya, makama, topluluğa, inancına,
yaratıcısına göre konumlandırıyor.
Sevgi muhabbet demektir aynı zamanda.
Onunla hemhal olmak, zirveye onu almak, manşetlere onu
çıkarmaktır. Duyulara ve duygulara yakınlık, sevgide ön plana çıkardığını
eylemler ile bir nevi desteklemektir. Toplum üzerinde okuma yaptığımız zaman
kategorize edilmiş sevgi çeşitlerini görürüz. Sevgi bazen heves, bazen sınırlı
ve bazen de sevdaya dönüşüyor. Sevgi bazen aklı ve duyguyu körelttiği gibi,
bazen de akla ve duyguya ayar veriyor.
Biraz da genelden, özele indirgeyerek sevgi üzerinde bazı
sorgulamanın yapılması gerektiğini düşünüyorum. Allah için sevme de taşları
çoğunlukla yerine oturtamıyoruz. Din kardeşimizi sevmemizi, topluluk ve
camiaları sevmemizi Allah için sevmeye dayandırırız. Genelde yüzümüzün güldüğü,
tebessüm sadakaları dağıttığımız, gözlerimizin içi ile güldüğümüz zaman bunu
daha fazla beceriyoruz. Sohbet ve muhabbetlerimizin konusu genelde Allaha olan
bağlılık ve sevgi etrafında olduğunda bizleri bir binanın tuğlaları gibi
birleştiriyor. O konuşulunca söylemlerimize ve eylemlerimize yansıyan bir
canlılık oluyor. Gönlümüze sekine iniyor ve daha da uysallaşıyoruz.
Hırçınlığımızı ve kinimizi söküp atıyoruz. Kendimizi kardeşimize, camiamıza ve
üst perde de Rabbimize feda edebilecek bir bilinçle donanıyoruz. Tıpkı asrı
saadeti günümüzde yaşıyormuşçasına..
Kızgınlık ve öfke anında ölçümüzü hangi ilkeler belirliyor
acaba?
İşte burada nefis devreye giriyor, duygularımız kabarıyor,
hakkı yüceltmekten ziyade kendimizi haklı çıkarma kurnazlığı oluşuyor. Sırf
bundan dolayı birçok güzelliği berheva edebiliyor, masayı devirebiliyoruz.
"Vay sen misin bana yan gözle bakan, bana bakış fırlatan, kaş göz işareti
yapan ya da bana zarf atan" . "Hep ben çalıştım, ben emek verdim, ben
yoruldum, bana vefasızlık yapılıyor, sözümün bir değeri yok" sözleri hava
da uçuşur. "Biz böyle değildik, birer birer dökülüyoruz" teraneleri
en klişe ve en çok kullanılan malzeme oluyor.
Kabul ediyorum. Bu devrin imtihanı da kendine ait zorluklar
barındırıyor. Kişinin iman veya imansızlığının gece ile gündüz kadar hızla
değiştiği bir dönemdeyiz. Ama bizim sabitelerimiz, kuvvelerimiz ve büyük bir
hazinemiz de var. İman ve akidemizi bu sermaye ile kuvvetlendirdik. Baskı,
işkence, iftira ve tazyiklere bu hazine ile karşı durduk. Yılmadık, yıkılmadık,
sendeledik ve tekrar ayağa kalktık. Cihad ve şehadet aşkını, serdengeçtiliği,
Rabbimizle ahdimizi ve pazarlığımızı bu inançla yaptık. Abidler ve zahidler bu
kervanın yolcusuydu. Gelin öfkemizi de doğru yöne kullanalım. Onu kardeşimize
değil, şeytan ve avanelerine karşı kullanalım. Ebu zer ile Bilal'i bir daha
anlayalım. Kendisine, nefsine karşı
yapılan hakarete aldırış etmeyen, Taif'te taşlandığı halde o kavmin hidayeti
için dua eden, amcasını şehid eden Vahşi 'yi affeden, bir kişinin daha hidayete
gelmesi için onlarca hayvanı bir çırpıda veren, onca işkenceye rağmen Mekke
ahalisini affeden gönüller Sultanını bir daha okuyalım. Onu hayatımıza rehber
ve kılavuz edinelim. Bizler bir ateş çukurunun kenarında iken hidayeti ile bizi
nurlandıran Rabbimize olan şükrümüzü eda edelim. Gönlümüzü açmada merhametli
olalım. Kanatlarımızın altı geniş olsun. "Sen var ya sen",
"seni, sizi yazdım", "sizinle daha işim olmaz " gibi
sözcükler silinmeli düşünce dünyamızdan.
Allah için sevmek, hoşumuza birileri gitmese de onu
sevmektir. Yeri geldiğinde bazı konularda anlaşamadığımız kardeşlerimizle
biraraya gelmektir. İttifakları öne çıkararak, ihtilaflı konularda birbirimizi
mazur görmek ve rıza i ilahi için duacı olmaktır. Hepimiz her alanda iyi
olmayabiliriz, lakin iyi olduğumuz bir alan bize cennet kapılarını açabilir.
Allah için sevmek, Allah için öfkelenmek demektir
Allah için sevenin, öfkesi de ancak Allah için olur.