Garip bir devrin insanlarıyız Biz. Bilgi'nin zirveye ulaştığı, okumanın geliştiği, iletişimin arttığı , uzakların yakın olduğu, aradığını bulmanın Bir tık kadar uzak bir mesafede olduğu bir dönemdeyiz. Olgunun algıya, hakikatin yalana tercih edildiği, kavramların ve kelimeleri ters yüz edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Çoğu zaman algıda seçiciliğin, hassasiyetlerin veya bakış açılarının farklı farklı olduğu bir zamanda, bazı ahlaklar "toplumsal kabul" ile "toplumsal ahlak" şeklinde karşımıza çıkıyor.
Mihenk taşı olarak hayatımızın merkezinde olması gereken sevgili peygamber (s. a. s) dan fersah fersah uzaklaştığımız da oluyor. Yolumuzu, yönümüzü kaybediyoruz. Toplumsal çöküşler baş gösterdiğinde yine "Uswet'ul Hasen'e" yani en güzel örnek olan Efendimizin ayak izlerini bulmaya koyuluyoruz.
Hakikaten çok dağıldık, yıprandık, küfrün çarkları arasında öğütüldük, dışlandık, hep ağlayan biz olduk. Yuvası yağmalanan, şehirleri harabeye dönen hep biz olduk. İşte bu noktada bir çırpınış için, gönüllerde umut ışığını yakmak için İslam'ın sönmez ve söndürülemez hakikatini toplumun merkezine getirmek için çabalayan, elini taşın altına atan hidayet işçileri oldu. Onlar ahir zamanda "Kim benim bir sünnetimi İhya ederse, ona 100 şehit sevabı vardır. " hadisi şerifini örnek alarak unutulan bazı sünnetleri topluma götürdüler. Toplumların gözünden vurulduğu, gözlerinden işgal edildiği alanlara Efendimiz'in rol modelliğini getirmek için çalıştılar. Yine onlar," Kim hayırlı bir işte çığır açarsa, ona açtığı çığırdan giden her kimsenin sevabı da yazılacak." hadis-i şerifini örnek alarak hayırlı amelleri artırma yoluna gittiler.
Lakin önlerinde bir algının esiri olmuş kesimden çıkan bir söz vardı. "Siz gösteriş yapıyorsunuz. " Oysaki bu söylem, yapılmış eylemlerin karşılığı değildi. Hayırlı amellerin azaldığı, imanın avuçta ateşi tutmak olduğu bir devirde, yardımlaşmanın azaldığı, şerlerin arttığı bir toplumda güzel ve hayırlı işleri toplumun vitrinine çıkararak, onları O hayırlı yöne kanalize etme, teşvikçi olma, farkındalık oluşturma gibi etkinlikler ile hayırlı amelleri görünür kılmaya çalıştılar.
Kulak üzerinden alınan bilgi insanın hayal dünyasında kurguya dönüşür ve çoğunlukla duygu kabarması oluşmaz. Ama aynı bilgi, gözler üzerinden verildiğinde daha etkili ve daha kalıcı olur. Birçok yerden duymuşsunuzdur. "Fakir insan yok". Böyle diyenlerin aldığı en sağlam kulaktan duyduğudur. Ama gözü ile bazı şeyleri görürse durum değişir.
Eğer bugün yardım kuruluşları Afrika'da kemiklerinin üzerinde sadece derisi görünen insanları göstermeseydi, yani onları görünür kılmasaydı nasıl onlara gıda ve su kuyusu yardımı yapılacaktı. Yemen'de açlık ve susuzluktan ölmek üzere olan insanların görsellerini görmeseydik nasıl yardım edebilirdik. Komşumuz Suriye'de yaşanan büyük yıkımı İn bıraktığı mazlumiyeti, Rohingya'lı müslümanlara uygulanan boykot ve kıyımı görmeseydik nasıl onlara yardım ulaşılabilirdik. Velhasıl bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sözün özü insanların "gösteriş" diye kınadığı şey aslında "görünürlük'tür. " Yani İslam'ın orta yerde durması, özellikle mazlumun elinden tutması ve insanın olduğu her yerde "ben burdayım" demesidir. Wesselam