Dört katlı bir apartmanın çatısına çıkıp intihara kalkışan
Yakup C. isimli şahıs, aynı anda aynı yerde intihar etmek isteyen bir başkasını
dövmeye kalkıyor, polis engel oluyor.
İki gün önce Aksaray ilinin meydanında kameralar karşısında
bu iki şahıs barıştılar.
Haydi gözünüz aydın.
Gerçi seksen milyonluk ülkede böyle şeyler olur, umursamamak
lazım diyeceksiniz de misaller o kadar muhtelif ve çok ki, bir an durup nereye
gittiğinizi sorgulamak durumunda kalıyorsunuz.
Maske takmadığı için kimliğini isteyen polislere direnen ve
medya kalabalığının da heyecanıyla “teşkilatın numarasını gönderin bana,
eniştemin numarasını gönderin” diyen maskesiz kurye için adalet(!) tecelli
etti. Cihan A. hakkında, 5 yıl 3 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Eh tabi ki adalet, sadece GATA’dan atılan doktor için değil herkes için
lazımdı..
Ve her yıl alkolden, alkolün yol açtığı kazalardan ve
hastalıklardan binlerce kişinin ölümünü, binlerce yuvanın dağılışını gizlemekte
son derece hassas ve dikkatli olan haber merkezleri de son günlerde sahte alkolden
ölenlerle ilgili ahlâki sorumluluğunu yerine getirmede göz yaşartan bir
performans sergilediler.
Hükümetin alternatifi olma iddiası anlamına gelen ana
muhalefet partisinin yani CHP’nin lideri, meclis grubunda yaptığı konuşmada,
reklamını yapmadıkları yardımlardan söz ederken aynen şöyle dedi: “Suriye’deki
Türkmen’lere Arapça Mustafa Kemal’in Nutuk’unu gönderen biziz, sen ne diyorsun
kardeşim.”
Ve daha önce merhum Erbakan Hoca’nın yanındayken şimdi CHP’de
olan bir vekil, Erbakan’ın “ABD ile değil Müslüman ülkelerle işbirliği
yapacağız” dediği videoyu paylaşırken üstüne şöyle yazmış: “25 yıl sonra Kemal
Kılıçdaroğlu: Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin katılımı ile Ortadoğu Barış ve
İşbirliği Teşkilatı kuracağız.”
Ve seçildiklerinde bir işçi dahi çıkarmayacaklarını, ulaşıma,
ekmeğe vs zam yapmayacaklarını vaad ettikleri gibi israfı bitireceklerini de
söyleyenler söz verdikleri gibi israfı gündem ederek İstanbul’un duvarlarına
yeni sıvadıkları acayip sanatın renkleriyle verdikleri subliminal mesajı ustalıkla
konuşturmamayı becerdiler.
Tabi gerçek hayatın içinden bir güldürüp bir ağlatan yani
bipolar kişilik bozukluğuna yol açma ihtimali bulunan memleket fıkraları
bununla bitmiyor.
Son zamanlarda şiraze, alim, şeyh, hocaefendi kelimelerinden
kurulan cümlelerin odağına yerleşen ve şöhretindeki hurafeler sol ellerce
maharetle silinen bir vaiz de, 14 Nisan’da koronavirüsten ölen Haydar Baş’ın
seyyid ve şerif ilan edip “8 yaşında Kur’anı hıfzetmişti” dediği Mustafa
Kemal’in arkasından konuşmanın caiz olmadığını söyledi.
Devlet memurluğu için nicelerinin eften püften bahanelerle
güvenlik soruşturmasından geçemediği memlekette, oğlu Hariciye’de önemli bir
mevkiye getirilen ulusalcı şahıs, ekranlardan bas bas bağırarak hükümetin
tarikat ve cemaatleri bitirmesini istedi.
Ve daha neler neler..
Burası değerli bir belde.
Bu memlekette yaşamanın bazen fıkraların öznesi, bazen
kurbanı olmak gibi trajikomik bir bedeli vardır.
Ve bu topraklarda kalabalıkların en travmatik olayları bile
unutma süresi dokuz aydan daha kısadır.
Çözemediği, içinden çıkamadığı çaresizlikleri unutarak
rahatlama terapisi de diyebiliriz buna.
Hakiki çözüm yine bizde, elimizde:
“Şüphesiz ki o (Kur’ân), elbette hak ile bâtılı ayıran bir
sözdür. Ve O, şaka değildir!” (Tarık 14)