Hayatımızın
hangi aşamasına bakarsak bakalım farklı sınavlarla karşı karşıya kalabiliyoruz:
Deprem, sel, ekonomi, hukuk, siyaset ve eğitim gibi. Bütün bu sınavları düşünüp
yükün altında ezildiğimizde her şey üst üste gelince insanlar, “Ne zaman rahat
edeceğiz?” demeye başlarlar.
Bu
bakışın derinliklerine indiğimizde çaresizlik neticesinde söylenen bir söz
olduğunu söylemek mümkün. Bu tür soruların çözümüne baktığımızda, deneyimle,
tecrübeyle olabileceğini söyleyebiliriz. Bu bilgi bazen pratiklerle elde
edilirken bazen de ilim ile uğraşmakla elde edilir.
Tarihin
sayfalarına baktığımızda her konuda bizlere örneklik teşkil eden Efendimize
(SAV) böyle bir sorunla gelindiğinde kendisi vahiyle desteklendiği için şu
izahatı yapmıştı: “Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden
cennete gireceğinizi mi sandınız?” Önceki değerli insanların imtihanlarına
baktığımızda her türlü eza ve cefaya maruz kaldıklarını çok rahat
söyleyebiliriz. O kadar zor olan imtihanları bugünkü imtihanlarla
karşılaştırmak ne kadar mantıklı? Tartışılır.
Ödülü,
hedefi çok daha anlamlı bir sınavı önemsemeyip dünyevi küçük sınavları çok daha
fazla önemsemek ne kadar mantıklı?
Ailelerin,
çocukları hep dünyevi sınavlara yönlendirmesi hep bu sınavlara şartlandırması
öğrenciler için yapılacak en büyük eziyettir. Bu davranışı sergileyen ailelerin
öğrenciler için bir stres veya heyecan merkezleri olduğunu söylersek büyük laf
etmemiş oluruz. Ailelerin sınavlar karşısında takınacağı tavır peygamberi bir
anlayış olmalı. Peygamber (SAV) dünyevi sınavların en şiddetlisinde bile
karnına taş bağlamayı bilmiştir, uhrevi sınavlara daha fazla önem vermiş ve
endişe etmiştir. Uhrevi sınav için kızı Fatma’ya “sanma ki baban Peygamberdir
diye…” diyerek kızına büyük sınavı hatırlatmıştır.
Bizler
de bu örnekten yola çıkarak çocuklarımıza; gireceğimiz bütün dünyevi sınavların
hayatımızın bir parçası olduğunu, hayatımızın bütünü olmadığını özellikle
vurgulamamız gerek. Hangi sınav olursa olsun mutlaka psikolojik ve ruhsal bir
yönünün olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden olmalı ki tarih boyunca insanlar her
zaman zor durumlarında inanma gereği duymuşlardır. Sınavın bu yönünü düşünerek
bütün sınavları vesile kılan Bir Olan Yaratıcı’ya inanmak moral ve motivasyon
açısından çok önemlidir.
Her
ne kadar motivasyon vesileleri psikologlar gibi görünse de onların da mutlaka
çaresiz kaldığı durumlar vardır. Her şeyden müstağni olan sadece ve sadece
bizleri yaratandır. Bizlere nefesi vereni bir kenara bırakıp sadece nefes
egzersizleri yaptıranlara tamamıyla bağlanmak çok yanlış bir anlayış olsa
gerek. Bizim için en önemlisi şüpheci yaklaşımlardan uzak durup bizleri
yaratanı düşünmek olmalıdır. Biz O’nu düşündüğümüzde O, bizleri mutlaka
düşünecektir.
Elimizden
gelen gayreti gösterip O’na tevekkül ettikten sonra kuyuda da olsak bir nehire
de bırakılsak her şeyimizi kaybetsek de O, ne bizi bırakacak ne de bizlere
kaybettirecektir. Yaratana inandıktan sonra dünyevi kayıplar bile O’nun
nazarında bizler için bir kazanımdır. Bizler; ‘her şeyde vardır bir hayır’
dersek inşAllah sınavlarla hayal edemeyeceğimiz yerlere Allah’ın yardımıyla
geleceğimizi unutmayalım.
Sınava
girecek bütün kardeşlerime başarılar diliyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun.
Selam
ve dua ile…