Bayramın
hemen ardından Diyarbakır ve İstanbul’un fethinin yâd edilecek olması güzel.
Hikayesi,
hatırası ve neticesi ile bu fetihleri anmanın ilaç gibi bir etkisi var.
Konuştukça,
okuyup dinledikçe, heyecan, ümit, şevk, aşk, azim, kararlılık ve hareketle
karışık bir ruh teneffüs etmiş gibi oluruz.
O
nedenle yiğitleriyle, fatihleriyle ve tarihi arka planıyla fetihlerin
ayrıntılarını hazmedilecek şekilde paylaşmak herhalde bu çağın bize yüklediği
sorumlulukların başında geliyor.
Ocak
ayının başlarında artık daha şümullü olarak idrak etmeye çalıştığımız Mekke’nin
Fethi gibi, diğer tüm fetihlerin de belli bir önem-öncelik sıralaması ile
kültür, sanat, edebiyat, medya gibi araçlarla daha etkili, daha kalıcı ve daha
yaygın biçimde gündeme getirilmesi için herhalde kendimize ‘bugün ne
yaptım(k)?’ diye sormak şarttır.
Bununla
birlikte her hidayete erme misilli, vaktinde gereği gibi eda edilen bütün salih
amellerin de aynı zamanda birey ve toplum için bir fetih olduğu şuurunun da
“Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır..”
(Müsned
4/335) tebşir-i nebevîsindeki ulvî hedef için pusula olduğu da hakikattir.
Bu
şuur aktif olduğunda, Hz. Ayşe validemizin şu tespiti daha iyi anlaşılmış
olacaktır: “Bütün şehirler kılıçla fethedildi ancak Medîne, Kur’anla
fetholundu.” (İbn-u Neccar, Dürret-üs Semine fi tarih-il Medine 45)
Maalesef,
ilâ-yı kelimetullah’ın, cihadın cihanın aktarına Kur’anın sancağını dikme
sevdası olduğunu unuttuğumuzda Esma-i İlahiye’nin tecellileri olan maddi
ilimlerdeki incelikleri başkasının uhdesine bıraktık.
Ve
nihayet iki asır önce -ba’de harab’il Basra- ‘İbn-i Haldun’un asabiyeden kastı
neydi?’, ‘uygarlık mı diyelim’ diye yıkılan dünyamızın altında fetih tespihinin
dağılmış tanelerini aramaya başladık. Ve hâlâ bulamadığımız taneler var.
Mesela
inovasyon, creative düşünce, strateji gibi kavramların karşılığını bulamadık.
Himmet kelimesinin model örneklerini hâlâ arıyoruz sanki. Makâsıd dedik ama
henüz Mâtürîdî(rh) basamağını aşamadık. Medeniyet için Nursi, Meriç, Şeriati,
Aliya ve diğerleri ile güncelleme yapmaya çalışıyoruz ancak tasavvurumuzun
ısısı düş görmemize yetmiyor.
Kudüs
için gülmeyi kendimize yasak edecek gayreti elde etmek için birçok çarkın
arkada muazzam biçimde dönmesi gerekiyordu ki, el Fettah’ın arşı titreyip
açılsın.
İslamın
şartı olan ve daha çok bireye borç olan ibadetler dışında her söz, hal ve
davranışta olduğu gibi fetih için de ne/kim adına sorusunun tatmin edici
biçimde de cevaplanması gerekirdi ki yuvarlak kelimelerin statik elektriği ile
yürümeye çalışmayalım.
Bugün
Diyarbakır’ın fethi ile en fazla örtüşüp yakışan suret, Mevlid etkinlikleriyle
yüzbinlerin meydanlarda sergilediği manzaradır. Ancak bu suretin ötesine geçip
aynı kalabalıklarla fethin ashabına layık bir küllî iman, ahlak ve muamelat
disipliniyle arınarak üretip, biraraya gelerek ilahi nusretin merdivenine
çıkmak da icap eder.
Son
seçimlerin ardından İstanbul için de, mersiye okumayı bırakıp “yürü sen hâlâ ne
diye oyunda oynaştasın” modunda bir muhasabe yolculuğuna çıkmalı.
Çünkü
Fetih, günde beş vakit değil her nefes kılınır. Yılda bir ay değil, her kalp
atışında tutulur. Malın kırkta biriyle değil, ömrün yekünüyle verilir. Ve
sadece Arafat’tan Mina’ya değil beşikten mezara kadar yürünerek eda edilir.
Her
kelime-i şehadetin lisanı da fetihcedir ancak biz gönülleri fethederken
Hayber’i ihmal etmeyen rahmet ve kılıç peygamberinin(sav) ümmetiyiz.
Fatiha’dan
Fetih suresine kadar olan mesafeyi öyle yakînî bir imanla aşınca Medine’den 2
bin kilometre uzaktaki Diyarbakır, İyaz b Ganem’lere evin arkası kadar, yahut 3
bin kilometredeki İstanbul, Eyyub Sultan’lara avlunun girişi kadar yakın
gözükmüştür.
El’an
yaşadığımız devirde, buradan oraya diye bir şey kalmadı, uzak dediğimiz şeyin
tam karşılığı tıpkı Kur’an’da geçtiği gibi oldu: “heyhat”
Sadece
İstanbul da değil aslında arzın güneş değen her noktası bir şekilde fetihten
nasibini alacaktır. Mesele bizim elimizin nerede ve nasıl kaldığıdır: üstte mi
altta mı, açık mı kapalı mı, sıkılı mı gevşek mi, aktif mi paslı mı..?
Nefsimize,
‘fetih için yaz ve söyle’ deyin ce, tarihten kırık dökük nostaljiden başka bir
şey akmayacağını bilmek şevkimizi kırmasın, dedik ya, dünün fetihlerini ve
fatihlerini anmakla işe başlanırsa öğleye doğru nice vadiler aşarız.
Fethiniz,
fethimiz makbul, mübarek ve vaki olsun.