Gündemde
olan konulardan biri şüphesiz eğitimdir. Eğitim denilince her ne kadar farklı
görüşler ortaya çıksa da eğitim kadar eğitimi etkileyen öğeler de dikkate
alınmalı. Bunları ekonomi, sosyoloji, sosyolojiyi etkileyen kültürler olarak
yorumlamak mümkün.
Eğitimi
doğrudan etkileyen bu kriterleri göz ardı etmek ya da hesaba katmadan yapılan
izahlar, eksik olduğu gibi realite anlamında inandırıcılığı olmaz, olmamıştır.
Bu tezimizi öne sürerken hastalık nedeniyle yaşanan aksaklıkları gerekçe olarak
gösterebiliriz. Hatırlayalım hastalık nedeniyle teknoloji kullanılarak uzaktan
eğitim verildi, verilmeye devam ediliyor.
Verilere
baktığımızda eğitimcilerin ve öğrencilerin hazır bulunuşluğunun olmadığını,
teknolojik yetersizliğin olduğunu hepimiz müşahede ettik. Telefonun olmaması ya
da telefonun olup internetin olmaması bunun en güzel örneği. Bu süreçte
ekonomik anlamda fırsat eşitsizliği bazı öğrencilerin henüz telefona, internete
sahip olmaması içinde bulunduğumuz durumu daha güzel özetlemekte.
Ya
da bu kadar Müslümanın yaşadığı bir ülkede EBA programında ders anlatan bir
öğretmenin başörtüsü sorun teşkil ediyorsa demek ki eğitimi etkileyen kültürel
anlamda da bir problem söz konusu. Böylesi sorunların hala devam etmesi,
anayasal zeminde çözülmemesi apayrı bir sorun. Bu perspektiften bakıldığında
ülkemizin uzaktan da yakından da eğitimindeki en büyük aksaklığı zihniyet
sorunudur diyebiliriz.
Uzaktan
eğitimdeki en büyük aksaklıklardan biri de yüz yüze eğitimdeki gibi samimi bir
ortamın olmaması, bu anlayış geçici bir eğitimi çağrıştırarak pansuman görevini
hatırlatmıştır. Öğrencilerin meşguliyetleri her ne kadar veliler tarafından
olumlu karşılansa da tepeden sürekli yapılan açıklamalar, özellikle telafi
kavramına yoğun değinilmesi uzaktan eğitimin yetersiz kaldığının işaretidir.
Telafi
denilince ya da bu konuda toplumsal hafızaya bakıldığında aklımıza gelen ilk
şey zamansal telafidir. Sadece zamanı ele alıp verimliliği dikkate almamak
yanlış bir algıdır.(‘’oğlum nerden geliyorsun okuldan geliyorum okul açıldı mı?
Evet baba. İyi oğlum okulunu aksatma.’’) Soru soruyormuş gibi davranmak,
ilgileniyormuşuz gibi davranmak bir kültür haline gelmiştir. Devlet okullarının
biz işimizi yapıyoruz özel okulların da biz çok daha fazlasını yapıyoruz gibi
açıklamaları tezimizi doğrulayan izahlardır. Eğitim gönül işi olduğu için
eğitimin bir mahremi olmalı.
Bu
verilerden yola çıkıp bir çıkarım yaparsak eğitimdeki en büyük aksaklıklardan
biri de dönütlerin takip edilmemesidir. Öğretmen dersini anlattıktan sonra
benim iş bitti demesi ne kadar gönüllü olduğumuzu gösteriyor. Bütün bu
sorunları dikkate aldığımızda sorunların birbiriyle ilişkili olduğunu
söyleyebilirim. Her türlü sorunumuzu karantinaya alıp çözebilmeliyiz.
Reflekslerimiz
ve alışkanlıklarımız evrensel haklar ve ödevler noktasında öne çıkarılmalı.
Bazı
şeylerin düzelmesi için siyaset arenasında farklı partilerden görüş
alınabilmeli. Farklı partiler böylesi konularda yan yana gelebilmeli. Ön
yargılar bir kenara bırakılarak birbirini anlayan anlayışlar öne çıkmalı.
Toplumun temel dinamikleri dikkate alınarak sağlıklı eğitim modelleri, yaklaşımları
öne çıkarılmalı. Sadece teknolojik alt yapıların değil, bireylerin de hazırlığı
çok önemli.
Söylemlerin
değil, tecrübenin toplumsal faydaya katkısı düşünüldüğünde birçok sorun
kendiliğinden çözülecektir.
Selam
ve dua ile…