Ramazan’ın kelime olarak yanma anlamına geldiği malumdur.
Fert planında bunun karşılığı, günahların yanması ise toplum planında da
günahkarların yanması(ifşası, zayıflaması) dense herhalde uzak olmaz. Çünkü bu
ayın bir ismi de; hakkı batıldan, âbidi âsiden, ârifi cahilden, iffeti
çirkeften, hidâyeti sapıklıktan, imanı inkârdan, emîni haînden, zararlıyı
faydalıdan, hastalığı âfiyetten, dostu düşmandan ayırma gibi işlevi olan
Furkan’dır.
Ve on bir ayın sultanı gelir gelmez, işini yapmaya
başlamıştır. Necis ile nezih olanı, rezil ile izzetli olanı, alçak ile yüce
olanı, şerli ile hayırlı olanı edepsiz ile hayalı olanı, ur ile nur olanı,
lanetli ile şerefli olanı, esfel-i safilîn ile eşref-i mahlukât olanı, kâfir
ile Müslüman olanı birbirinden ayırmaktadır.
Düşünsenize seksen milyonluk kocaman bir memleket, Furkan’ın
fark ettirmesiyle birçoklarının gülen yüzlerinin arkasında ne kadar keskin bir
ihanet olduğunu gördü. İnsana benzer kalıplarının içinde ne kadar iğrenç bir
canlının saklandığına şahit oldu. Düşmanı oldukları tek Allah’ın, İslam’ın ve
Müslümanların sayesinde bu mübarek topraklarda yaşarken hayvanlardan çok daha
aşağı derekedeki, konuşkan yırtıcıların hangi inlerde yuva yaptığını bir kez
daha öğrendi.
Ramazan’ın, orucun, Kur’an’ın, rahmetin, mağfiretin, izzetin,
varlığın, dünyanın, ahiretin, hayatın ve ölümün sahibi olan Allah azze ve
celle, Lut kavminin helâkini haber verirken şöyle buyurur: “Emrimiz gelince
oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine sağanak halinde, Rabbin katında
işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Böyle cezalar zalimlerin başından hiç eksik
olmaz.” (Hud 82-83) Razi, bu ayetin tefsirinde, Rebî’nin şöyle dediğini
nakleder: "O taşların her birinin üzerinde, kendisine atıldığı şahsın adı
yazılı idi.”
Sanki şimdi de işaretliyor. Ve kimi yetkililer şimdi
ellerinde belgeli olan işaretleri de açıklamak zorundalar. Mesela bu diyardaki
cinsi sapıklar hangi ülkeler ve merkezler tarafından nasıl fonlanıyor? Onlara
ne yapmaları karşılığında neler veriliyor, sağlanıyor, va’dediliyor? Gıdada
hile yapanlar nasıl açıklanıyorsa, bu memleketin dinine, örfüne, aile yapısına,
ahlakına kasteden soysuzların da tüm ihanetleri deşifre edilmelidir. Avrupa,
Amerika neresi olursa olsun, ucu nereye giderse gitsin, bu ülkede fuhşiyatın,
sapıklığın, imansızlığın, müstehcenliğin artması için kimler nerelere, hangi
dizilere, yayınlara, projelere, özel ve tüzel kuruluşlara para aktarıyorsa
acilen bunlar ilan edilmelidir.
Ve Kahhar olanın işaretlemesinden korkmak lazım. Rabbimiz
âyet-i kerîmede “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz
kılındı, umulur ki Allah’tan korkarsınız” (Bakara 183) buyuruyor ya şimdi
Allah’tan daha fazla korkup daha samimi olma vakti.
Ezcümle, Diyanet İşleri Başkanına destek çok anlamlı idi.
Ancak bu ırz, namus, edep, haya, iffet, şeref, haysiyet, nesil ve İslam
düşmanlarının aklına(!) uyarak veya tuzağına düşerek yapılan CEDAW ve İstanbul
Sözleşmesi gibi illetli düzenlemeler iptal edilmedikçe, yine bu lanetli güruhun
baskısıyla hapiste tutulmaya devam edilen genç evliler tahliye edilmedikçe,
yine aynı melun cenahın zoruyla bir türlü makul hale getirilmeyen ömür boyu
nafaka zulmünden vazgeçilmedikçe samimiyet yara almış olacaktır.
Kaldı ki burası Hollanda olmadığına göre bu milletin dinî ve
ahlakî değerlerini korumaya yönelik çok daha açık, net adımlar atılmadıkça da
zındıkaya öfkeli hamaset kuşkudan azade olmayacaktır.
Öyle ya sadece filan sosyal medya platformundan değil her
alandaki ahlaksız yayınlara müsamaha gösterildikçe, yine bir yanlış yapan
yüzünden toplumun bel kemiği olan cemaatler, tarikatler, İslami kanaat
çevreleri tehdit gibi algılandıkça, küffara yönelik sert üsluba bakış biraz puslu
olacaktır.
“Çirkin utanmazlıkların (fuhşiyatın) iman edenler içinde
yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır.
Allah bilir, siz bilmiyorsunuz.” (Nur 19)
Evet şu anda batı alemi bu azabı; ailesizlik, tatminsizlik,
huzursuzluk olarak fazlasıyla yaşıyorlar. Ve herkesi kendi azaplarına ortak
ederek acılarını hafifletmeye çalışıyorlar. Bunu anlıyoruz. Yalnız zerre kadar
da olsa onlara bilerek veya kendini mecbur hissederek alet olmaktan korkmak
lazım.
Mevlâ izzetten ve iffetten ayırmasın.