Rivayetlere
göre bir gün Nasrettin Hoca’nın evine hırsız girmiş. Yükte hafif, pahada ağır
ne varsa yüklenmiş götürmüş. Ertesi günü de komşuları hocayı ziyarete gelmiş.
Başlamışlar konuşmaya: "Hocam kapıyı niye kilitlenmedin? "
"Neden pencereyi kapatıp yatmadın?" "O kadar eşyanı çaldılar,
hiç mi tıkırtı duymadın?"... Daha fazla dayanamayan Hoca en sonunda
patlamış;"İyi de kardeşim hırsızın hiç mi suçu yok". deyip işin
içinden sıyrılmak istemiş. Bu meseleden çıkaracağımız dersler var. Bu meselede
iki yaklaşım biçimi ortaya çıkıyor. Komşularına göre, suç hırsıza tedbir
almayan Hocada. Hoca'ya göre suç hırsızda. Hali hazırda güncel olan koronavirüs
üzerinden şu an dünyanın Korona virüsü ile imtihanı okursak bu iki yaklaşım biçimini
görmemiz mümkündür. Birinci yaklaşıma göre, zalimlerin zulmüne engel olan bir
virüs. İkinci yaklaşıma göre Müslümanların değerlerine sahip çıkmamasından
dolayı gelen bir virüs. Aslında iki yaklaşım biçimi de içinde doğruları
barındırıyor. Ama sadece bir yaklaşım doğru dersek, bu imtihanın cevabı değil
diye düşünüyorum. Eğer bu virüs sadece zalimleri yerle bir etmek için gelmişse,
neden Müslüman olanlar da ölüyor? Yok eğer bu virüs Müslümanlara ders vermek
için gelmişse neden zalimler virüsten dolayı ölüyor. Görünmeyen bir virüs
zalimleri dize getirdi. "Ey zalimler haddinizi bilin" demek, orada
takılı kalmak, gözlerimizi oraya sabitlemek, orada top çevirmek bir nebze
içimizi rahatlatabilir. Zalimlerin bir ınkılapla devrilmesi, eğer zulümlerine
son vermiyorlarsa bizi mutlu eder. Ama bizden asıl istenen komşularının hocaya
dediği gibi kapıyı kilitlemek, pencereyi kapatmak, kulaklarımızı gelen hırsız
sesine karşı uyanık tutmaktır. Bize düşen hisse kendimize bakmak, eksiklikleri
gözden geçirmek ve doğrulmaktır. İğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize
batırmaktır. Kendimizde de biraz kabahat
arayalım mı?
İyiliği
emredip, kötülükten sakındırma görevimizi layıkıyla yerine getirdik mi?
Haksızlıklar
karşısında, sesimizi yükselttik mi? Düşmanımız dahi bile olsa, muamele de adil
şahitler olabildik mi?
Faize
karşı, hassas davranabildik mi?
Tefecilere
karşı, tavır alabildik mi?
Zalimlerin
karşısına dikilip, zulmünü engelleyebildik mi?
Gıybet
ve tecessüsü bırakabildik mi?
Allah
için sevip, Allah için nefret edebildik mi? Sadece Rabbimizi anıp, onu
yüceltebildik mi? Mazlumlara el uzatıp, onlara dua edebildik mi? Yetimlerin
başını, okşayabildik mi?
İlimden
istifade edip, başkasını da faydalandırabildik mi?
Allah
için, Başımıza Gelene sabredebildik mi? Komşuluk, akrabalık hakkına, riayet
edebildik mi? Allah'a davet etmeyi, dert edindik mi?
İbadetlerde,
huşunun tadına varabildik mi?
Bugün
Kur'an ne diyor, diyebildik mi?
Efendimiz
ne nasihat ediyor diyebildik mi?
TV
kumandasının, cep telefonunun kumandanı olabildik mi?
Nimet
verildiğinde, şükür edebildik mi?
Musibet
anında sabır edebildik mi?
Kendimiz
ve neslimizin imari için endişelendik mi?
Kendimiz
için, ellerimizle, ahirete hayırlı ameller gönderdik mi?
Camileri
Gülşen’e çevirebildik mi?
Cami
cemaatlerini, gençleştirebildik mi?
Sabah
namazında, evlerinde ışıkları yanan, evlerin sayısını çoğaltabildik mi?
Şeytan
taşlamaktan, tavaf etmeye fırsat bulabildik mi?
İbni
zaman olduğumuzu unutup, kendi imtihanımızı beğenmeyip, başka imtihanlar
istediğimiz zamanda, o imtihanı da beğenmeyip sıvıştık mı?
Sorular
çoğaltılabilir. Hadi Buyurun cevaplayalım.
Suçu
hırsıza atmak bizi kurtarır mı?