Advert
as

Basitleştirmek Belirsizliği Netleştirmek

  • ABDULBAKİ DEĞER
  • 2020-03-30 11:59:00
  • 2732 Görüntülenme
  • Bilindiği üzere koronavirüs salgını nedeniyle alınan tedbirlerden birisi de okulların kapatılmasıydı. MEB okulların kapatılmasının tatil olarak görülmemesini, okulların kapalı olduğu ilk haftanın ara tatilin öne çekilmesi olduğunu ve eğitim-öğretime uzaktan eğitim yoluyla devam edileceğini belirtti defaatle. Nitekim öne çekilen ara tatili geride bıraktık, uzaktan eğitim yoluyla eğitim-öğretime de başlamış durumdayız. Küresel bir krizle karşı karşıyayız. Ölüm riskinin söz konusu olduğu bu krizde sert ve zorunlu tedbirler almak kaçınılmaz. Bu noktada özenle değinmemiz gereken husus şudur: Yaşadığımız kriz kadar hatta ondan daha önemli hale gelen krizi nasıl yönettiğimiz durumudur. Kısacası bizi de vuran bu küresel krizde süreç yönetimimiz nasıl ve bunun önemli bir parçası olan kamu diplomasisini nasıl yürütüyoruz?

     

    Odağında ‘sağlık’ olmakla birlikte hayatımızın tüm alanlarını doğrudan etkileyen bu kriz vesilesiyle eğitim alanı ile ilgili birkaç hususa değinmekte fayda görüyorum. Öncelikle eğitim-öğretim faaliyetleri kapsamında yürütülen çalışmaların içeriğinden çok daha fazla önemli olan hususun mevcut kriz yönetimimiz ve bunun da başlı başına çok ciddi bir eğitsel süreç olduğunun bilincinde olmalıyız.

     

    Gelelim diğer boyutlarına. Risk dikkate alınarak okullar kapatılmıştı. Bu zorunlu, gerekli ve yerinde olan kararın ardından MEB’i dolayısıyla tüm Türkiye’yi “şimdi ne olacak?”, “nasıl olacak?”, “öğrencilerin görmedikleri dersler ne olacak?” vs. üzerinden kıskaca alan abartılı bir ‘eğitim’ hassasiyetiyle karşı karşıyayız. Yol verildiğinde baş edilmesi güçleşecek bu abartılı hassasiyet karşısında koşulların nezaketine uygun bir tavırla yol almak mecburiyetimiz var.

     

    Şu an belirsiz bir sürecin içindeyiz. Dolayısıyla bir karar vermek için önümüzü görebileceğimiz günü bekleyip belirsizliğe yeni belirsizlikler ekleyemeyiz. Bu ne devlet ciddiyetiyle bağdaşır ne de başarılı bir kamu diplomasisi sayılır. Önümüzü ne zaman göreceğimizi şu an kestiremiyoruz. O yüzden bu belirsizlikle baş ederken açık ve net bir dil kullanmamız gerekiyor, belirsizliği giderecek dolayısıyla kaygıya, karmaşaya yol vermeyecek bir kamu politikasına ihtiyacımız var. Hatta denilebilir ki şu kaotik ortamda en fazla ihtiyaç duyulan şeylerden birisi de budur. İlk, orta ve liseler için öngörülen takvimde esas itibariyle iki aylık bir periyot kalmıştı: Nisan ve mayıs... Dolayısıyla yukarıda bahsettiğim abartılı hassasiyeti kontrol edebilirsek ilk, orta ve lise faslında kritik olan iki husus var ve MEB’in planlamasında da, kamu diplomasisinde de öne çıkarılması gereken hususlar bunlardır. Birincisi ilköğretimden liseye geçmek için sınava girecek olan 8’inci sınıflar. İkincisi de liseden üniversiteye geçmek için sınava girecek olan lise son sınıf öğrencileri. Diğer sınıflarda okuyan öğrencilerimizin durumları da elbette önemli. Ancak anlamlı bir bilgilendirme ile öğrencilerimizin içinde bulunduğumuz kriz ortamı nedeniyle alamadığı dersleri, abartılı bir uzaktan eğitim hareketliliğine de gerek kalmaksızın, rahatlıkla telafi edilebileceğinin öğrencilere ve ebeveynlerine aktarılmasıdır. Türkiye; dünyanın pek çok ülkesi gibi uzun bir zorunlu eğitim süresine sahip ve kriz nedeniyle öğrencilerimizin alamadıkları ders içeriklerini telafi edecek personel, teknik donanım, zaman, planlama ve organizasyon kabiliyeti ile bunun üstesinden rahatlıkla gelebilecek kabiliyette ve kalibrede bir ülkedir. Nitekim MEB kısa süre içerisinde uzaktan eğitime ilişkin bir planlamaya gitmiş ve uygulamaya geçmiştir. MEB’in, satır aralarında birtakım mesajlar vermiş olmakla birlikte yukarıda belirttiğim LGS ve YKS’ye ilişkin söylemini netleştirmesine ihtiyaç var. Bu ihtiyaç da şudur: Öğrenciler derslerin hangi konularından sorumlu olacaklar. Malum MEB’in bir takvimi var ancak uygulamada öğretmenlerin insiyatif alarak normal takvimin önünde ders işledikleri/işleyebildikleri biliniyor. Bu açıdan merkezi sınavda hangi konuların sorulacağı bu iki sınava girecek öğrenciler için açığa kavuşturulmalıdır. İkincisi de sınav tarihine ilişkin açık, net ve kararlı bir açıklamanın yapılmasıdır. “Sınav belirlenen tarihte yapılacaktır ve öğrencilerimiz ve velilerimiz bu doğrultuda herhangi bir tedirginliğe mahal vermeden çalışmalarını sürdürsünler. Koşullar önümüzdeki süreçte alınması gereken yeni tedbirleri zorunlu hale getirirse şayet bunu da hiç kimseyi mağdur etmeden gerekli kararları alır ve kamuoyuyla da paylaşırız” gibi. Kritik durumlarda rutinin muhafazasına odaklanmak veya rutini yeni duruma taşımaya çalışmak yerine hayati olana yol vermek önemlidir. Eskiler “ehem mühimme müreccahtır” derler. En önemliyi önemliye tercih etmek şartların zaruretinden kaynaklanmaktadır artık. Dolayısıyla bu durumlarda meseleyi ‘basitleştirmek’ gerekmektedir. Zaten zor olan koşulları iyice zorlaştırmak, gereksiz angaryalarla veya lüzumsuz hassasiyetlerle iyice ağırlaştırmak değil, basit ve sade olana yol vermektir. Basitleştirmek ve belirsizliğe yol vermeyen açık, net ve kararlı bir söylem kullanmak. Bu şartlarda makul ve mantıklı olan da bu, ihtiyaç duyulan şey de bu.