Bilindiği
üzere koronavirüs salgını nedeniyle alınan tedbirlerden birisi de okulların
kapatılmasıydı. MEB okulların kapatılmasının tatil olarak görülmemesini,
okulların kapalı olduğu ilk haftanın ara tatilin öne çekilmesi olduğunu ve
eğitim-öğretime uzaktan eğitim yoluyla devam edileceğini belirtti defaatle.
Nitekim öne çekilen ara tatili geride bıraktık, uzaktan eğitim yoluyla
eğitim-öğretime de başlamış durumdayız. Küresel bir krizle karşı karşıyayız.
Ölüm riskinin söz konusu olduğu bu krizde sert ve zorunlu tedbirler almak kaçınılmaz.
Bu noktada özenle değinmemiz gereken husus şudur: Yaşadığımız kriz kadar hatta
ondan daha önemli hale gelen krizi nasıl yönettiğimiz durumudur. Kısacası bizi
de vuran bu küresel krizde süreç yönetimimiz nasıl ve bunun önemli bir parçası
olan kamu diplomasisini nasıl yürütüyoruz?
Odağında
‘sağlık’ olmakla birlikte hayatımızın tüm alanlarını doğrudan etkileyen bu kriz
vesilesiyle eğitim alanı ile ilgili birkaç hususa değinmekte fayda görüyorum.
Öncelikle eğitim-öğretim faaliyetleri kapsamında yürütülen çalışmaların
içeriğinden çok daha fazla önemli olan hususun mevcut kriz yönetimimiz ve bunun
da başlı başına çok ciddi bir eğitsel süreç olduğunun bilincinde olmalıyız.
Gelelim
diğer boyutlarına. Risk dikkate alınarak okullar kapatılmıştı. Bu zorunlu, gerekli
ve yerinde olan kararın ardından MEB’i dolayısıyla tüm Türkiye’yi “şimdi ne
olacak?”, “nasıl olacak?”, “öğrencilerin görmedikleri dersler ne olacak?” vs.
üzerinden kıskaca alan abartılı bir ‘eğitim’ hassasiyetiyle karşı karşıyayız.
Yol verildiğinde baş edilmesi güçleşecek bu abartılı hassasiyet karşısında
koşulların nezaketine uygun bir tavırla yol almak mecburiyetimiz var.
Şu
an belirsiz bir sürecin içindeyiz. Dolayısıyla bir karar vermek için önümüzü
görebileceğimiz günü bekleyip belirsizliğe yeni belirsizlikler ekleyemeyiz. Bu
ne devlet ciddiyetiyle bağdaşır ne de başarılı bir kamu diplomasisi sayılır.
Önümüzü ne zaman göreceğimizi şu an kestiremiyoruz. O yüzden bu belirsizlikle
baş ederken açık ve net bir dil kullanmamız gerekiyor, belirsizliği giderecek
dolayısıyla kaygıya, karmaşaya yol vermeyecek bir kamu politikasına ihtiyacımız
var. Hatta denilebilir ki şu kaotik ortamda en fazla ihtiyaç duyulan şeylerden
birisi de budur. İlk, orta ve liseler için öngörülen takvimde esas itibariyle
iki aylık bir periyot kalmıştı: Nisan ve mayıs... Dolayısıyla yukarıda
bahsettiğim abartılı hassasiyeti kontrol edebilirsek ilk, orta ve lise faslında
kritik olan iki husus var ve MEB’in planlamasında da, kamu diplomasisinde de
öne çıkarılması gereken hususlar bunlardır. Birincisi ilköğretimden liseye
geçmek için sınava girecek olan 8’inci sınıflar. İkincisi de liseden
üniversiteye geçmek için sınava girecek olan lise son sınıf öğrencileri. Diğer
sınıflarda okuyan öğrencilerimizin durumları da elbette önemli. Ancak anlamlı
bir bilgilendirme ile öğrencilerimizin içinde bulunduğumuz kriz ortamı
nedeniyle alamadığı dersleri, abartılı bir uzaktan eğitim hareketliliğine de
gerek kalmaksızın, rahatlıkla telafi edilebileceğinin öğrencilere ve
ebeveynlerine aktarılmasıdır. Türkiye; dünyanın pek çok ülkesi gibi uzun bir
zorunlu eğitim süresine sahip ve kriz nedeniyle öğrencilerimizin alamadıkları
ders içeriklerini telafi edecek personel, teknik donanım, zaman, planlama ve
organizasyon kabiliyeti ile bunun üstesinden rahatlıkla gelebilecek kabiliyette
ve kalibrede bir ülkedir. Nitekim MEB kısa süre içerisinde uzaktan eğitime
ilişkin bir planlamaya gitmiş ve uygulamaya geçmiştir. MEB’in, satır aralarında
birtakım mesajlar vermiş olmakla birlikte yukarıda belirttiğim LGS ve YKS’ye ilişkin
söylemini netleştirmesine ihtiyaç var. Bu ihtiyaç da şudur: Öğrenciler
derslerin hangi konularından sorumlu olacaklar. Malum MEB’in bir takvimi var
ancak uygulamada öğretmenlerin insiyatif alarak normal takvimin önünde ders
işledikleri/işleyebildikleri biliniyor. Bu açıdan merkezi sınavda hangi
konuların sorulacağı bu iki sınava girecek öğrenciler için açığa
kavuşturulmalıdır. İkincisi de sınav tarihine ilişkin açık, net ve kararlı bir
açıklamanın yapılmasıdır. “Sınav belirlenen tarihte yapılacaktır ve
öğrencilerimiz ve velilerimiz bu doğrultuda herhangi bir tedirginliğe mahal
vermeden çalışmalarını sürdürsünler. Koşullar önümüzdeki süreçte alınması
gereken yeni tedbirleri zorunlu hale getirirse şayet bunu da hiç kimseyi mağdur
etmeden gerekli kararları alır ve kamuoyuyla da paylaşırız” gibi. Kritik
durumlarda rutinin muhafazasına odaklanmak veya rutini yeni duruma taşımaya
çalışmak yerine hayati olana yol vermek önemlidir. Eskiler “ehem mühimme
müreccahtır” derler. En önemliyi önemliye tercih etmek şartların zaruretinden
kaynaklanmaktadır artık. Dolayısıyla bu durumlarda meseleyi ‘basitleştirmek’
gerekmektedir. Zaten zor olan koşulları iyice zorlaştırmak, gereksiz
angaryalarla veya lüzumsuz hassasiyetlerle iyice ağırlaştırmak değil, basit ve
sade olana yol vermektir. Basitleştirmek ve belirsizliğe yol vermeyen açık, net
ve kararlı bir söylem kullanmak. Bu şartlarda makul ve mantıklı olan da bu,
ihtiyaç duyulan şey de bu.