Basına yansıyan haberlere göre Milli
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Bakanlar Kurulu’nda mesleki eğitimin öneminden
bahsederken ‘Herkes üniversiteli olmak zorunda değil. ‘Sen ağa ben ağa, bu
inekleri kim sağa’ diyerek ara elemana olan ihtiyacın altını çizmiş. Bu
mevzuyla ilintili olarak Bakan “Asıl projemiz meslek liselerini güçlendirerek
üniversitedeki yığılmayı azaltmak. Üniversite öğrencisi sayısı çoksa o ülkede
sorun vardır. Az öğrenci sayısı varsa başarılıdır. Meslek liselerine karşı
oluşan olumsuz yargıyı yönetebiliriz” demiş. Habere göre Bakan Selçuk meslek
liselerinin makine parkının eskidiğini ve yeni yatırım yapılmadığını da kabul
ediyor. Bu nedenle geliştirdikleri yeni bir modelle, artık okulları
‘fabrikaların, otellerin, işletmelerin’ içine taşıdıklarını anlatıyor. Bir
sohbet sırasında konuyu Bakanlar Kurulu’nda da gündeme geldiğini anlatan Bakan
şöyle devam etmiş: “Kabinede de dile getirdim. Herkes üniversiteye gitmek
zorunda değil. ‘Okumayan çocuğu meslek lisesine göndereyim’ algısını
yıkmalıyız. Dönüşümü sektörle birlikte, istihdam ihtiyacına göre
gerçekleştireceğiz. Sanayici bizden nitelikli ara iş gücü istiyor. Herkes
üniversiteli olmak zorunda değil. ‘Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa’
durumu var yani.”
Basına yansıyan haber tekzip edilmediğine
göre doğru. Bakan kısaca “Meslek eğitimi önemli, mesleki eğitimin teknik
donanım eksikliği var, bu liselere karşı değiştirilmesi gereken olumsuz bir
algı var, üniversite sayısı ve öğrencisi çok fazla ve bu başlı başına bir sorun
göstergesi” diyor. Türkiye’de kimin yürütmede kimin muhalefette olduğunu tespit
etmek güç! İlginç bir şekilde bakanlar bile muhalefetteymişçesine sözler sarf
edebiliyorlar. Bakan’ın sözleri de öyle! “Herkes üniversiteli olmak zorunda
değil.” Peki, herkesi üniversiteli yapalım diyen kim Türkiye’de? Bunu ısrarla
sürdüren, ‘her ile bir üniversite’ diyen politikaları hangi güçler yürütüyor?
Türkiye’de hükümetin dışında başka bir güç mü eğitim politikalarına yön
veriyor? MEB bu politikaların pasif bir nesnesi, kamuoyunu yanıltmak için oluşturulmuş
bir paravan mı ki bu sürece dur diyemiyor?
‘Okumayan çocuğu meslek lisesine
göndereyim’ algısını yıkmalıyız diyor Sayın Bakan. Şüphesiz öyle! Peki, bu
algıyı nasıl yıkıyoruz? Bu algının niye var olduğunu biliyor muyuz? Bu algının
Türkiye’de yürütülen eğitim politikaları ile bir ilintisi var mı? Varsa nedir?
Bu politikaların hangisinde yapısal anlamda bir değişiklik oldu da kamu
algısını değiştirsin? Mesele kamu diplomasisiyle giderilecek bir şey mi? Yoksa
kamunun olumsuz algısını besleyen ve büyüten nahoş bir gerçeklik mi var?
AB projeleri kapsamında Avrupa’ya giden
pek çok Meslek Lisesi öğretmeninin teknik donanım anlamında çok daha yeni ve
modern araç gerece sahip olduğumuz tespitini dinledim. Türkiye’de sorun
alanlarına ilişkin bir tanılama ve çözüm bulma pratiği yerleşmiş. Başlı başına
baş edilmesi gereken temel bir sorun olan bu tanılama ve çözüm üretme
sistematiğinin dışına çıkmadan gelen bakanın veya yeni hükümetin çözüm
olacağını düşünmek tecrübeyle sabittir ki büyük bir yanılgıdır. Türkiye’nin
eğitim alanındaki en büyük sorunu budur. Ne makine parkurunun yenilenmesi ne
olumsuz olan toplumsal algı ne de ‘sen ağa ben ağa’ tutumu! Eğitimdeki en temel
problemimiz neredeyse Osmanlı son döneminden itibaren varlığı geniş bir
uzlaşıyla kabul edilmiş sorun başlıklarına iliştirilmiş standart, klişe
çözümleri ve bu çözümlerin mantığını aşamamış olmamız. Bu öyle bir patinaj
parkuru ki alana ilişkin formasyonu en gelişkin kişiyi bile anlamsızlaştıran,
etkisini sıfırlayan bir etki yaratıyor. Egemen klişelere, ezberlere, anlamsız
sözlere prim vermeden yol alabilirsek bu patinaj parkurundan çıkma şansımız
olabilir. Heidegger şeylerin gizini, anlamını açmamızı sağlayan düşünme biçimi
olarak ‘sükûnetle düşünen düşünme’den bahseder. Günümüz dünyasında ‘hesaplayıcı
düşünme’nin baskısı altında gittikçe görünmez hale gelen ‘sükûnetle düşünen
düşünme’ üzerinden kendimizle ve çevremizle ilişkiye girebilirsek işlerimizi
gerçekten çözmenin bir yolunu bulabileceğiz. Evet, alışkanlıkları, yerleşik
uygulamaları değiştirmek çok zor! Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; bu yolu
bulmak bugün sürdürdüğümüz ve etkisizliği, başarısızlığı apaçık olan
uygulamaları sürdürmekten daha zor ve daha maliyetli değil.