Sosyal Medya, çokça yanıltıcı/spekülatif bir alan olmakla
beraber, toplumdaki eğilimlerin, kanaatlerin ve olumlu olumsuz bakış açılarının
seyrini anlamak için de maalesef adeta sanal bir nabız olarak görülüyor.
Tayland Hükümeti, geçen hafta çıkardığı bir yasaya göre sosyal medyada yalan haber yayanlara ceza öngören bir çalışma başlatacağını duyurmuş. Aslında burada da, orman yangınına veya benzeri afetlere müdahale için gösterilen kararlılık gibi bu meselenin de ciddiye alınıp üzerine gidilmesi şart.
Sadece kişilik haklarına hakaret değil, her kim; kitle iletişim araçlarını, medyanın her türünü vs kullanarak yalan, iftira, hakaret, çarpıtma, uydurma vs paylaşımlarda bulunuyorsa bunun bir cezası olmalı.
Şöhretlerine, ünvanlarına, temsiliyetlerine hiç aldırmadan, yalan ve uydurma haber paylaşanlar öyle çoğaldı ki, yalanları ifşa olunca da, pişkin pişkin kendilerini savunuyorlar. Hatta birilerini suçlayıp kendilerini temize çıkarırken yaydıkları pislikleri silmiyorlar bile..
Birileri zıvanadan çıkıp İslam’ın aziz kavramlarına, mefhumlarına, şiarlarına, emirlerine diledikleri gibi dil uzatarak kocaman bir toplumun dinini aşağılarken izan ve insaf sahibi yetkililerin buna seyirci kalması gerçekten akla ziyan bir vaziyettir.
Sokakların, kanalizasyonların temizlenmesi ne kadar önemliyse, tüm medyanın da, müzahrefattan, kazurattan, murdardan, leşden, molozdan, çürükten -hasılı- bütün kirlerden arındırılması o kadar önemlidir.
Efendimiz(sav) şu Hadis-i Şerifiyle yalanın, niçin temizlenmesi gerektiğine de işaret ediyor: “Kul yalan söylediği zaman, mânen meydana gelen kötü kokudan dolayı, melekler kendisinden bir mil uzaklaşır.” (Tirmizi, Birr 46)
Hem mesele sadece yalan haberler de değil.
Düşünebiliyor musunuz, esfel-i safilin çevreler, attıkları twitlerle mesela “emanet ve namus” gibi insan olmanın en asgari iki şartıyla alay edecekler ve bu ifade özgürlüğü, demokrasi, insan hakkı olarak görülüp seyredilecek.
Bir yaşındaki çocuğunun bira şişesiyle resmini paylaşan bir şarkıcı, bu yaptığı yanına kâr kalacak.
Kimisi ırkçılığını yayarken sağa sola saldıracak, kimisi feminizm kusacak, kimi kutsallarla savaşacak ve tüm bunlara çıt çıkarılmayacak. Böyle bir rezalet kabul edilemez.
‘Şimdiye kadar böyle geldi yahut yasakladığımız zaman şöyle tepkilerle karşılaşıyoruz’ türünden mazeretler hatırına bir toplumun ahlakı ve haysiyeti kurban edilemez.
Öncelikle bu paylaşımlara söz konusu medya platformlarının müdahale etmesi ve önlemesi beklenir.
Eğer onlar bunu yapmıyorsa, Atatürk’e hakaret içerikli yazılar paylaştığı için Wikipedia’ya karşı önlem alan veya hukuki saiklerle bir takım sitelere girişi kısıtlayan devlet, pekâla adım atabilir.
Devletin cezalandırması gereken suçlular, halkın önüne atılırsa orada kaos da olur, kutuplaşmanın en âlâsı da. Peki, şu anda sosyal medyada olan, tam da bu değil mi?
Varsın “birileri dilediğim yayını/paylaşımı dilediğim gibi..” diye başlayan cümleler kursunlar, onlara değer verildiğinde, değerler can veriyor.
Bu hususta RTÜK’ün eli güçlendirilmeli, yeni denetim ve tedbir kurumları ihdas edilmeli.
Her türlü cinsi sapıkların faaliyetlerini yasaklamaktan söz ederken; “bakın Rusya da bunu yasaklamış” diye zillet izhar eden cümlelerin bir benzerini şöyle kurmayalım: “Sosyal Medyada yalan ve iftira, kontrolden çıktı ceza getirilsin, bakın, Tayland mücadele ediyormuş.”
Şimdi Allah aşkına, ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satmak’ deyimine rahmet okutur gibi, her çirkef satıcısının TV ve telefon ekranlarından serbestçe fesat yaydığı bir memlekette gerçekten kim ne kadar güvendedir?
Tekrar edelim: "Tedbir gibi akıl, sakınmak gibi vera, güzel ahlak gibi izzet ve şeref yoktur." (İbn Mace, Zühd 24)