Yapılan
araştırmalara göre insan yaşamını etkileyen birden fazla faktör vardır.
Bunlardan biri mevsimlerdir. Farklı mevsimlerin yaşanması rahmet olduğu gibi
insan psikolojisi üzerinde de ciddi etki göstermektedir.
Mevsimlerden
etkilenen insanların muhabbetlerine baktığımızda şöyle dediklerine çoğumuz
şahit olmuşuzdur: “Ben kışı sevmiyorum, ben yazı hiç sevmiyorum; doğrusunu
söylemek gerekirse ben sonbahardan nefret ediyorum.” Şu izahlardan yola çıktığımızda
herkesin farklı bakarak öznel bir tavır sergilediğine şahit oluruz.
Bu
öznellik aynı zamanda karakterlerin dışa vurması olarak da yorumlanabilir. Kimi
doğduğu aya göre mevsime göre kendini tanımlar. Bu konuda programlar, köşe
yazıları, bu yazılara bakarak moral bulanlar, üzülenler hatta yorumlamalar
yapıp para kazananların olduğunu söylersek yanlış söylemiş olmayız.
Kimi
de, “keşke yaz gelseydi, köyümüze gitseydik; sebzemizi eker, hayvanlarımıza
bakardık. O köyün havası yok mu havası? Ya da içtiğimiz ayran, yediğimiz
domates, salatalık tamamen organik bunlar şifadır şifa. Nerde şehirde
bulacaksın bu havayı bu sebzeyi? Bu söğüdün altında yenilen yemek, kıldığımız
namaz başkadır başka.” Bir iştahla anlatılır.
Bir
başkası ise, “valla kardeş çok doğru söylüyorsun, bunun zahmeti de çoktur. Hele
ki o dikeni, o güneşin altında yapılan çapa… Güneşin altında çalışmak, her
babayiğidin işi değil, insanı ferc eder; insan kendine gelemez.” Bu sözlere
bakıldığında farklı perspektiflerin sadece mecliste değil; bağda, bahçede,
tarlada da olabileceği kanaati oluşabiliyor.
Fakat
ilkbahar geldiğinde duygular farklı olur. Her taraf yeşillenir, çiçekler
rengârenk, âlem canlanır; kuzular, sular coşmaya başlar. Bir güzel koku bereket
bolluk kendini göstermeye başlar, âlem bir başka olur. Sanatsal yönü olanlar
başlar, fotoğraf çekmeye oturur; bir tümsekte aşağıyı, yukarıyı seyre dalar.
Bilir ki bu bir sanat işi değil estetiktir. İnsanlar her ne kadar sanat dese de
sanat kul işidir. Estetikte bir gücün varlığı vücut bulur. Mesela güneşin
doğuşu, güneşin batışı, ayın, yıldızların durumu. Bir güneşin doğuşuna bakıp
sanat zannedip Leonardo da Vinci’nin eseriyle kıyaslamak ne kadar doğru ve
mantıklı? İşte kardeşim biz burada hata yapıyoruz.
İlahi
akıl ile beşeri akıl aynı olur mu?
Beşeri
akıl varlığını ilahi akıla borçludur. Bizler bir meseleyi irdelerken canlı,
cansız varlıklara bakarken ilahi bir nazarla bakmalıyız. Bütün canlıyı,
cansızı; ayı, güneşi; havayı, suyu yaratanı düşünüp dersler çıkarmalıyız. Böyle
baktığımızda her mevsim güzel olur. Gecenin, gündüze; yerin göğe ihtiyacı
olduğunu anlarız. Sadece dünya gözüyle bakıp haftada bir günah çıkarma
mantığıyla hareket etmeyiz.
Günün
belirli saatlerinde ibadet değil, uyurken, otururken, kalkarken, yan üstü
ibadetlerimizle doğru açıyı yakalayabiliriz. Bize bu güzellikleri gösteren,
çoğu nimeti sunan, kusurumuzla hatamızla bizleri misafirliğe kabul eden sonsuz
kudrete ne kadar şükretsek azdır.
Her
şeye rağmen çalışılması gereken zamanlarda gayret edip alın teri dökmek lazım.
Çalışmadan, gayret etmeden, sebze beklemenin yanlışlığı kadar, yapmadığımız
iyilikleri görmezden gelip cennet bahçelerinde gezmeyi hayal etmek de
yanlıştır.
Bu
yüzdendir ki inancımız, değerlerimiz sürekli çalışmayı, gayreti tavsiye eder.
Hangi makamda, hangi mevkide olursak olalım sınava hazırlansak da hazırlanmasak
da gayreti elden bırakmamak gerekir. Hikmet nazarıyla gayret edersek inşallah,
“Kader gayrete âşık olur.”
Selam ve dua ile…