Sosyal
sorunları merkeze alarak okudukça herkesin kendisinden pay çıkaracağı Efendimiz
(a.s)’ın davranış şeklinin ne kadar
önemli olduğunu vurgulamak isterim. Onun hayat felsefesi ile bizim hayat
felsefemiz örtüşüyor mu? Onun davranış biçimi ile bizim davranış biçimimiz
benzerlik arz ediyor mu ya da uçurum mu var? Faydalı olduğuna inandığım bu
örnekleri hatırlatmak isterim.
Hz.
Peygamber (sav), baş olayım, başkan olayım, yönetimi ele geçireyim düşüncesiyle
yola çıkmadı. Hatta Mekke’nin başı ve başkanı olmak için müşriklerden teklif
geldi. Hz. Peygamber kabul etmedi. Çünkü onun davası bu değildi. İnsanlık
ahlaksızlık içinde bocalarken, herkes birbirini yerken siz dünyanın sultanı da
olsanız kaç para eder? Peygamber[Ma1] ’in davasına hizmeti düşünen ihlaslı hiç
bir harekette böyle bir sevda yoktur.
Peygamberimizin
davası, imanı ve güzel ahlakı hakim kılmaktı. O bu davasında samimi olduğu
içindir ki Allah, O’na başarılar ikram eyledi. 23 sene gibi kısa bir zamanda
şirk yerini tevhide; küfür yerini imana; cehennem gibi bir hayat yerini cennet
gibi bir hayata bıraktı. Hz. Peygamber’in siyasetinden, yani güzel, adil,
doğru-dürüst yönetiminden düşmanları bile nasibini aldı.
Peygamber
ahlaklı siyasetçi, adaletli olur; adaletinden sadece inananlar değil,
inanmayanlar dahi memnun olur, huzur bulur. Peygamber ahlaklı siyasetçi
halimdir, selimdir, şefkatlidir. Herkes onun şefkatinden, merhametinden
nasibini alır. Mütebessimdir, üslubu tatlıdır.
Peygamber
ahlaklı siyasetçiye dost-düşman herkes güvenir. Çünkü o emindir. Zarar vermez,
haksızlık yapmaz. Ayırım gözetmez. Kayırmacılık yapmaz. Kendisine karşı yanlış
yapanları da affeder. Affıyla da gönülleri fetheder.
Peygamber
ahlaklı siyasetçi: Hırsızlığı yapan en yakınım da olsa, hatta Hz. Peygamber’in
ifadesiyle söyleyelim; “Muhammed’in kızı Fatıma dahi olsa onun da elini
keserdim” diyecek kadar adil, hukuk adamı ve hakperest bir insandır.
Dahası;
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(sav), çevresinde güvenilir bir kişiydi. Bu
nedenle de çevresindeki herkes onun sözüne ve davranışlarına inanır ve
güvenirdi. Hz. Muhammed’in Kâbe hakemliği olayı da bu güvenilirliği sayesinde
meydana gelmiş bir olaydır. Bu olay peygamber efendimizin gençlik yıllarında
yaşanan ve tüm insanlara örnek olan bir davranıştır.
Yeryüzündeki
ilk mabet Kâbe’dir. Kâbe, Hz. İbrahim ve O’nun oğlu Hz. İsmail(as) tarafından
inşa edilmiştir. Kâbe zaman zaman hasar görmüştür ve hasar gördükçe de tekrar
onarılmıştır. Hz. Muhammed(sav) otuz beş yaşındayken sel felaketi yaşanmıştır
ve bunun sonucunda da Kâbe büyük zarar görmüştür ve tekrar eski temelleri
üzerine yapılmıştır. Bu onarım esnasında sıra Hacer-i Esved taşının yerine
konulmasına gelmiştir ancak bu noktada bir anlaşmazlık çıkmıştır ve kabileler
birbirine girecek hale gelmişlerdir. Bu durum üzerine Kureyş halkının ileri
gelenlerinden birisi olan Ebu Ümeyye bin Muğire “Beni Şeybe kapısından Kâbe’ye
ilk giren kişiyi hakem olarak belirleyelim” demiştir ve bu düşünceyi herkes
kabul etmiştir. Kapıdan içeri Hz. Muhammed’in(sav) girmesi ile herkes buna çok
sevinmiştir ve O’nun hükmüne razı olduklarını dile getirmişlerdir.
Hz.
Muhammed’e(sav) olay anlatıldıktan sonra peygamber efendimiz bir örtü üzerine
Hacer-i Esved’i koymuştur. Orada bulunan tüm kabile reisleri beraberce örtüyü
kaldırarak taşı kendi elleriyle yerleştirmişlerdir. Bunun sonucunda da sorun
ortadan kalkmıştır ve kabileler arasında barış sağlanmıştır. Barışın tesisi
için uğraşan Peygamber ümmeti olmak dileğiyle.
Selam ve dua ile…