Advert
as

Dindarlığın Zayıflaması Felakettir

  • 2019-01-10 13:31:08
  • 1935 Görüntülenme
  • Toplumda şuna eğilim arttı, buna ilgi azaldı diye sonuç açıklayan araştırma şirketleri için illa ki bir tereddüt taşımanın lüzumuyla birlikte KONDA şirketinin son toplumsal değişim raporu acı gerçeklere işaret etmesi bakımından anlamlı. 

    Dediğimiz gibi anketçi şirketin dünya görüşü, aidiyeti ve kastı/niyeti raporlarına etki edecektir de, tespitlerine göre Türkiye'de son on yılda, ateist oranı yüzde 1'den yüzde 3'e çıkarken, dindar oranı yüzde 55'ten yüzde 51'e gerilemiş ki bunun üzerine çokça düşünmek gerek. 

    Bu sonuçlar, ülkede sigara kullanımındaki artmaya azalmaya benzemez. Hatta trafik kazalarındaki artmaya azalmaya da benzemez. 

    Zira dini hassasiyetler zayıfladığı zaman bireyin ve toplumun bütün algıları, olguları, öncelikleri, hedefleri, kanaatleri, değer yargıları ve hayat tasavvurları değişmeye başlar. 

    Kaldı ki, Müslüman toplumun dindarlığı bir Hristiyan teolojisiyle mukayese edilemez. 

    Süt, ayran, yoğurt bozulduğu zaman insan için yine istifadeye medar iken, tereyağı bozulduğunda asla yenmez, zehirler. Müslüman tereyağı gibidir, seçkindir, kıymetlidir; -maazallah- zehirli hali, mesela kiliseyi terk eden bir Belçikalı 'ya benzemez. 

    Yaşamı kolaylaştıran ve hızlandıran teknolojilerle birlikte paylaşım kılıflı popüler kültür araçlarının, kontrolsüz, hedefsiz ve ölçüsüz biçimde yayılması, zaten önce gelenek duvarının adeta yerle bir olmasına sonra da din/inanç duvarının sarsılmasına yol açacaktı. 

    Bu acı gerçeğe karşı geliştirilen “dindarlık” söylemi biraz havada kaldı. Eğitim ve kültür odaklı kısmî birtakım gayretlerin de istenen neticeyi tam olarak verdiği şüpheli.

     

    Peki neden? 

    Çünkü merkezinde kalbî kabul ve teslimiyet bulunduğu için inançların ana taşıyıcıları sivil/folklorik/gönüllü teşekküllerdir. 

    Haliyle dindarlık sadece her ile bir ilahiyat fakültesi açarak, herkese imam hatip ve ilahiyat önlisans diploması vererek yükselmez. 

    Dindarlık denilince ilk akla gelen tarikat, cemaat ve İslami grupların hiç biri varlığını devlete borçlu değiller ancak doğal olarak üst hukuk disiplininin de laik ve Kemalist reflekslerle önyargılarından kurtulması şart. 

    Dindarlık, “şimdi bir iman irfan seferberliğine ihtiyaç var” diye kurulan klişe mottoları, din ve devleti birbirinden ayırma iradesine sıkı sıkı tutunan resmî kurumların uhdesine vererek değil; istikamet, topluma faydalılık, hakkaniyet, müminleri veli edinme gibi kamuoyunda birkaç vicdani testi başarıyla geçen inisiyatifler yüreklendirilerek artırılabilir. 

    Dürüst esnaf, güvenilir eleman, saygılı evlat, hayırlı komşu, sadık eş, vefalı dost, alakadar akraba, temiz toplum, yürekli ve iffetli genç, cömert zengin gibi ideal vasıflar için dindarlığın yükselmesi zaruridir. 

    Aile, ekonomi, eğitim, üretim, ticaret, sağlık, siyaset ve diğer tüm alanlarda sorunları azaltmak için dine bağlılığın güçlü olması mecburidir. 

    Yoksa dindarlık böyle hızla azalmaya devam ederse, en uçtaki özürlü kanaat grupları bile mumla aranır hale gelebilir. “Demokrasi en iyisi, cumhuriyet en faziletlisi, laiklik en doğrusu, batıcılık en ilerisi, modernlik en makbulü” diyenlere pirim verildiği sürece, silinip atılan devasa medeniyetten sonra yarınlar için de ufuklar kaybolur, kuyular derinleşir. 

    Şeytanın küresel olanlarından da dinimizi zayıflatmaya çalışanlarından da Allah'a sığınırız.

     

    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ