Sosyal hayatla
ilgili sokak röportajları ya da deneyimli insanların konuşmalarını
dinlediğimizde her insanın içinde kalan ukdeyi fark ediyoruz. Bu ukdenin dışa
yansımasına baktığımızda keşke zaman geri gelseydi de şöyle yapabilseydim ya da
gençlere tavsiyeniz nedir? Diye sorulduğunda zamanın kıymetini bilsinler diye
izahlarda bulunulur.
Zaman üzerinden
değerlendirme yapanlar genellikle soyut kavramlar üzerinden düşünerek soyut bir
âleme hazırlığın ipuçlarını verir. Felsefi olarak düşünüldüğünde idealizm olarak
da yorumlanabilir. Diğer bir açıklama şekline baktığımızda gençlerimiz “anı”
yaşasın. Yani materyalist bir anlayış. Her şey madde üzerinden düşünülür
tavsiye edilen “an” hedonizmdir. Nedir hedonizm? Acılardan kaçıp mutluluğu
yakalamak. Tanımlamaya çalışılan bu mutluluk reçetesinde iyiyi yakalamak
vardır. Hedonizme göre iyi ve haz eşdeğerdir. Ahlaki öğretisi de bu yöndedir.
Mutlu olmanın mekânı bu dünyadır. Oysaki bu dünya daha çok çalışma yeri çile
yeri olarak bilinir.
Yetiştiğimiz
çevre ve kültür açısından bakıldığında kadim bir coğrafyanın kadim bir kültürün
bireyleriyiz. Kültürümüzde sadece var üzerinden değil yoktan nasıl var
olduğumuzu düşünen, almaktan daha çok paylaşan bir anlayışın çocuklarıyız.
Çayımız, yemeğimiz, bunun en güzel
örneğidir. Azaltarak artacağına inanan fanileriz. Materyalizmde, kapitalizmde
bu örneklere rastlamak mümkün değil.
Materyalizm ve
kapitalizm hep madde ve sermaye üzerinden yola çıktığı için gençlere de
tavsiyesi bu yöndedir. Bu anlayış neticesinde aileler yıkılmış kardeşler
kardeşliğini unutarak kadim bir kültürü yok etmişlerdir. Bu anlayışın köklerini
irdelediğimizde insanlığın ilk yaratılışına kadar gider.
Hatırlayalım:
HZ. Âdemin ve Hz
Havva'nın Kabil adında oğlu oluyor. Birkaç yıl sonra da Habil doğuyor. Kabil
kaba ve kötü, Habil ise iyi niyetli oluyor. İkisi de büyüyor. Kabil tarımla
Habil ise hayvancılıkla uğraşıyormuş. Bu görevi onlara Hz. Âdem vermiş; Kabil'e
sert olduğu için tarım(toprak) işlerini, Habil'e ise nazik olduğu için
hayvanları vermiş. Kabil, Habil'i hep kıskanırmış. Günler sonra Hz. Âdem,
oğullarına yetiştirdikleri ürünlerden Allah (CC) için vermelerini söylemiş.
Habil yetiştirdiği koyunlardan en güzelini, Kabil ise meyvelerden çürük
olanlarını verip bir dağa bırakmışlar.
Allah (c.c)
Habil'in hediyesini kabul etmiş Kabil'inkini değil. Kabil buna çok sinirlenmiş
ve gidip babasına sen Habil'e dua ettin beni hiç sevmiyorsun demiş. Hz. Âdem
buna çok üzülmüş. Bunu fırsat bilen şeytan Kabil'i kışkırtmış ve Kabil,
Habil'in kafasına taş atarak şehit etmiş. Böylelikle tarihteki ilk cinayet
işlenmiş. Habil öldükten sonra Kabil ben ne yaptım demiş başlamış ağlamaya.
Değerli
kardeşlerim materyalizmin “anı” Kabil'in anıdır, şeytanidir. Kardeşi kardeşe
düşman eder. Bir anlık mal sevdası, dünya sevdası insanı pişman edip ne
yapacağını bilmeyen hale sokar. Olaya sosyolojik olarak baktığımızda bugün
toplumda yaşayan bireyler kardeş olmasına rağmen düşünsel olarak birbirini
vurmuyorlar mı? Basit basit meseleler yüzünden husumet etmiyorlar mı? Günümüzde Habil gibi değerli şahsiyetlere
haksızlık yapılması materyalist bir anlayışın sonucu değil mi? Materyalist
gözle bakıp haksızlıklar noktasında basit yorumlar yapan kardeşlerim şunu iyi
bilsin ki bizler Habil'in anlayışına sahibiz. Bir kez zalim olmaktansa bin kez mazlum
olmayı tercih ederiz.
Selam ve dua ile…