Advert
as

Kimseyi Küçümsememek Lazım

  • Hasan YILMAZ
  • 2018-05-03 20:19:32
  • 2805 Görüntülenme
  •  

    Gençler ile hasbıhal edip “Neden böyle davranıyorsunuz?” diye sorduğumuzda verilen cevaplar şöyle: Hocam okula geliyoruz fırça yiyoruz, eve gidiyoruz fırça yiyoruz; cumaya gidiyoruz minberde hocadan fırça yiyoruz, sohbete gidiyoruz “siz nasıl Müslümansınız?” diye fırça yiyoruz. Bu kadar fırçalanan bireylerin ruh hali iyi olur mu?

     

    Bizler de bu izahları bir araya getirdiğimizde günümüzün en büyük problemlerinden biri suçlama ve suçluluk psikolojisidir diyebiliriz. Görüşü alınmayan, takdir edilmeyen bireyler ötekileştirildiği için aidiyet duygusunu kaybeder. Kendisini zihinsel ve fiziksel olarak yaşadığı toplumdan ve kültürden uzak görür. Kendi zihninde kurduğu ve hayal ettiği dünyayla yaşadığı dünya birbiriyle örtüşmediğinde ise farklı psikolojiler yaşayarak ruh sağlığı bozulabiliyor, söylemleri farklılaşabiliyor, suça olan eğilimleri de artabiliyor.

     

    Suça eğilimi olan böylesi bireyler, adil olmayan bir dünyaya inanması, inandırılmaları noktasında farklı çevreler tarafından çok çabuk etki altına alınabiliyor, suç işlemeye teşvik edilebiliyor. Bu anlamda yaptığımız araştırmalara göre “Çocuğun adil olmayan bir dünyaya inanması da, çocuk suçluluğunu hazırlayan önemli bir etkendir.”

     

    Çocukken fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan bireyler, şiddet içeren suçlar işleyebilirler. Çocukluk travmaları, çocuğun adil ve güvenilir dünyaya olan inancını sarsar. Suça yönelmiş çocuklarda davranış bozuklukları, alkol ve madde bağımlılığı ve dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu gibi tanılarla sık karşılaşılmaktadır. Ayrıca anne ve babadaki ruhsal bozukluklar da, çocukta suça zemin hazırlamaktadır”

     

    Anne ve baba arasındaki problemli ilişki, çocuklar için güvensiz bir ortam oluşturur. Çocuk ev ortamını tercih etmez ve zamanı ev dışında geçirmeyi tercih eder. Bu suça yönelmeye sebep olabilir. Bazen çocuk bu olumsuz davranışları yalnızca annesine ve babasına tepki olarak gösterir. Evlilik ilişkilerindeki problemler, yoksulluk, çocuktaki fiziksel ya da gelişimsel problemler, çocuğun anne ya da baba tarafından istenmemesine sebep olabilir. Ailesi tarafından istenmediğini hisseden çocuk, ailesine karşı öfke hisseder. Saldırgan davranışlarda bulunabilir.

     

    Maddi ve manevi destekten yoksun kalma ve ekonomik sıkıntılar suça neden olabilir. Kültürel farklılıklar düşmanlık duygularını ortaya çıkarabilir. Göç eden genç, kendisinin bir parçası olmadığını düşündüğü sosyal kurumlara ve düzene saygı duymayabilir. Bu nedenle hangi davranışın yanlış veya suç olduğu konusunda karmaşaya düşer. Göç ve kentleşmenin getirdiği yoksulluk, çocukların çalışma hayatına girmesine neden olur. Çalışan çocuk, aile denetiminden uzak kalır, olumsuz davranışlara karşı korumasız hale gelir ve suça yönelebilir. Suç oranlarını irdelediğimizde ekonomik olarak zayıf bölgelerde yaşayan çocuklarda suç oranı daha fazladır. Çünkü çocuk, isteklerine yasal yollarla ulaşma fırsatının olmadığını düşünür. Ümitsizlik yaşar ve suça yönelebilir. Düşük sosyoekonomik düzey, suçluluk için tek neden olmasa da, suça elverişli bir ortam hazırlamaktadır.

     

    Yapılan araştırmalar tespit edilen bu kadar sorun, inanın ki basit anlayışların bir sonucudur. Dikkate almadığımız ve hesaplamadığımız bir söz çeşitli sosyolojik vakalara neden olabiliyor. Ekonomiyi çökertebiliyor eğitimi alt üst edebiliyor hatta siyasette iktidarı bile etkiyebiliyor. Bu yüzden attığımız her adımın harcadığımız her kuruşun, istediğimiz her oyun mutlaka bir karşılığı vardır.

     

    Selam ve dua ile...

    Hasan YILMAZ
    Hasan YILMAZ
    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ