Seyahat etmek, yeni insanlar ve kültürler ile tanışmak aslında bir anlamda Hucurat Süresi’nin “ ..tanışasınız diye sizi kabile ve milletlere böldük” ayetinin bir tefsiri mahiyetindedir.
Avusturya orta avrupa’da yer alan ve eyalet sistemiyle yönetilen bir ülke. Avrupa’nın ulaşım güzergahı üzerinde yer alması sebebiyle çok önemli bir role sahip. Almanca ana dili. 8.5 milyon nüfuslu ülkenin yüzde sekizi Müslüman. 700bin civarı. Son yıllarda Müslümanların sayısında ciddi bir artış var. Kişi başına düşen milli geliri yüksek bir ülke.
Biz de bir proğram dahilinde Avusturya’ya Avrupa’nın kalbine gittik ve bazı gözlemlerde bulunduk. İstek var mıydı? Kesinlikle. Geçen yıl umreye gitmek nasib olmuş, hoşumuza gitmeyen ve Arabistan yöneticilerinin özellikle tembellik veya işgüzarlığından kaynaklanan bazı olumsuzluklar baya bir canımızı sıkmıştı.
21 ocak günü başlayan ve bir hafta süren Viyana seyahatimiz benim açımdan çok faydalı ve verimli geçti. Pazar günü idi. Bildiğiniz gibi hafta sonu. İki milyona yakın nüfusu olduğu söylenen Viyana için havaalanı çok sakindi. İstanbul gibi bir şehrin havaalanından gidince biraz tuhaf oluyor tabii.
Viyana şehir merkezine varınca gördüğümüz sessizlik havaalanındaki sessizliğin aslında sessizlik olmadığını da gösterdi. Çünkü resmen dışarda in-cin top oynuyor. Pazar günü ve tatil. Herkes evine çekilmiş. Parklarda tek-tük spor yapan veya dolaşanlar. Ayrıca köpekleriyle dışarıya/parka gezintiye çıkan insanlar..
Şehrin girişinde henüz yeni yapıldığı belli olan üç-beş yapıdan başka pek yüksek bina göremedik. Daha sonraki günlerde şehrin farklı mıntıkalarına gittiğimizde şehrin en dış mahallelerinde bazı yüksek binalar olduğunu gördük. Gördüğümüz semtin birini sorduğumuzda rehberimiz yeni olan bu binaların 30-40 yıllık olduğunu söyledi. Yeni bina demek: ortalama 30-40-50 yıllık bina.
Bizim ülkemizde binaların ortalama yıllık ömrü 30-50 yıl arası, hatta kimi zaman daha kısa olması bizi oldukça üzdü. Üzmekle kalmadı, derin derin düşündürdü. Viyana şehri Avusturya’nın başkenti ve gözdesi. Yeni binalardan bahsetmişken “eski binalardan da” bahsetmek lazım. Eski binadan kasıtları 150-200 yıllık binalar. Şehirdeki çoğu bina bu tarz.
Bizim muttaki (!) Müslüman arap vehhabi kardeşimiz ne yapıyor. Mekke’de, medine’de hz. Rasulullah as ve geçmişi hatırlatan ne varsa yerle bir ediyor. Tarihle bağımıza engel oluyor. Uhut tepesine gidip hz.Peygamber as ve sahabe ile bütünleşip Alu İmran Sûresi’nin tefsirini o ortamları görüp duyarak yaşamamı engelliyor. Kabe’nin etrafını çok affedersiniz, özür diliyorum las vegas’a çevirmiş. Hemen Beytullah’ın dibine bütün amerika’yı yığmış. Toprak yok, geçmiş yok. Bir ebu kubeys yok. Bir doğal ortam yok. Tarihle kucaklaşamıyorum.
Ne görüyorum. Tavaftan sonra 100 metre ileride göremediğim avruap ve amerika’nın seküler dünyasının görüyorum. Halbuki Beytullah’ın çevresi temizlenseydi şöyle birkaç yüz metre. Sade binalar, doğal çarşılar, eski binalar. Gerekirse bir kısmı topraktan. Tamam yine olsun teknoloji. Metro-tramvay döşe. Yok. Hani teknoloji. O başka anlıyor teknoloji derken.