Advert
as

Kudüs Bizim

  • Bilal MUHACİROĞLU
  • 2017-12-11 14:40:02
  • 10777 Görüntülenme
  • Malumunuz gündem, "Kudüs"...

     

    Amerika Başkanı Trump'un fitili ateşleyen mahiyetteki "Başkent" çıkışı beraberinde neleri doğuracak şimdilik bilinmiyor.

     

    Ama bilinen bir gerçek var ki, İslam aleminin sabır taşları çatladı.

     

    Niye mi? Çünkü bugün, Kudüs için sokaklara dökülenler, yıllardır "marjinal" diye tanımlanan kaşları çatık "Fundamentalist" Müslümanlar değil sadece...

     

    Yıllardır Kudüs için sokaklara dökülenleri uzaktan izleyen amcalar, dayılar da artık işin vahametinin farkına varmış olacaklar ki, çatık kaşlarla en önde yerlerini almış durumdalar.

     

    Bu farkındalık için bıçağın kemiğe dayanması mı gerekirdi?

    Diye sormayacağım bugün...

     

    Bu endişe ve farkındalık çok önemli. Önemsenmesi ve diri tutulması geren bir ruh.

     

    Unutulmamalıdır ki, putları yıkmadan önce putların farkında olmak gerekir. Zira bu farkındalık elbet bir gün o putları yıktıracaktır.

    Öyle ya, duyarsızlık marazını, vehn illetini, esaret zincirlerini ve neticede siyonizm ve emperyalizm putlarını yıkabilmek için öncelikle bu putların farkında olmak gerekir.

     

    Tağutlar ve Dallinlerin İslama olan düşmanlıklarının farkına varabilmek için çok da ince bir politik zekaya sahip olmaya gerek yok. Sadece kalplerimizin üzerindeki gaflet perdesini aralamamız yeterli.

     

    Çünkü yıllardır sistematik bir şekilde İslam'a karşı yürüttükleri savaşlar neticesinde İslam beldeleri viraneye döndü ve milyonlarca Müslüman hunharca katledildi.

     

    Hatırlayın Bağdat, Kabil, Sana, Grozni, Şam ve daha nice İslam beldesinde yaşanılanları.islam coğrafyaları bir bir gözlerimizin önünde harabeye çevirilirken bizler bırakın engel olmayı yahut bu zulümleri dile getirmeyi, zulümlerin farkında bile değildik.

    Tüm bu zulümleri yapanlar "otoriteydi" sonuçta.

    Hem zaten bütün bu işgaller misakı milli sınırlarımızın dışında gerçekleşiyordu ve haliyle bizi enterese etmiyordu. Kim bilir belki dünya ve dünyalıklarımız adına daha öncelikli gündemlerimiz vardı...

     

    Oysa bir hakikat vardı; Sustukça sıranın sana geleceğine dair. Nitekim 15 Temmuz da geldi de. Neyse ki teğet geçti.

    Ve bu işgallerin oluşturduğu domino etkisinin Kudüs'e günü geldiğinde Mekke ve Medine'ye varacağını tahmin etmeliydik.

     

    Bazılarımız belki; "Bu, nereden başımıza geldi?” (Âl-i İmrân, 165) diyordur içinden.

    “De ki: ‘O,  sizin kendi nefislerinizdendir." (Âl-i İmrân, 165)

    Evet, bütün bu yaşananlar yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan dolayı başımıza geldi.

     

    Evet, bizler yanı başımızdaki kardeşimize husumet beslediğimiz gün, fırkalaşarak tefrikaya düştüğümüz gün, kardeşimizin derdine ırak kalıp siz-biz davası güttüğümüz gün gücümüz, heybetiniz, birliğimiz, dirliğimiz ve beldelerimiz dağıldı.

    Bakın şair ne de güzel özetlemiş vakıayı;

    "Önce yüreklerimizdeki Kudüs’ü işgal ettiler,

    Biz savaşı önce kendimizde kaybettik,

    Kendimizle kaybettik..."

     

    Evet, Kudüs'ü te yaşanan hukuksuzlukları salt kınamakla yetinmeyeceğiz. Kudüs'ün bir akide meselesi olduğunu bilmeliyiz. Kahrolsun İsrail söylemlerimizi, İsrail'i kahreden kardeşlerimize dua ve yardımlarda bulunarak anlamlandırmalıyız.

     

    Tevhid, Adalet ve Özgürlük mücadelemizin küresel bir mücadele olduğunun farkındalığıyla hareket etmeli, sınırlar üstü bir gaye-i hayal ve endişe taşıyan nesiller inşa ederek, özgür yarınlara yol almalıyız.

    Vel hasıl bizler bugün, Selahaddin Eyyübi gibi karaları bağlayıp, Kudüs ve Kudüs'ün kardeşleri olan beldelerimiz özgür olana dek bu farkındalığımızı diri tutmalıyız.

     

     

    İşte tüm bunların farkında olup, bu farkındalığı bir endişeye ve sancıya çevirdiğimiz gün aydınlık yarınları doğuracağımız gün olacaktır.