Her toplumun kendine has değer yargıları ve bu değer yargılarının hayata iz düşümü var. Yani bir toplumda kabul gören ve anlam ifade eden bir değer yargısı başka bir toplumda kabul görmeyebilir. İşte burada sorarız:
Siz bu değer yargısını neye göre belirlediniz?
Cevaplar aşağı-yukarı şöyle olur:
-Tarihimiz
-Kültürümüz
-Toplumumuz
-Coğrafyamız
-………….
Peki bunları denetleyen bir üst var mı?
İslami anlayışta bir davranış/değerin temel ölçüsü “Vahiydir”. Vahyin onay ve denetiminden geçen doğrudur, geçemeyen ise doğru değildir. Doğru olması demek; Rabbın rızasına uygun, bereketli, manevî, toplumu ayakta tutan, günü birlik değil uzun soluklu olması.
Doğru neticeyi doğru davranış belirler. Meşru olmayan günü birlik davranışlar ve anlayışlar bereketli gibi görünür, doğru gibi algılanır. Bunları sergileyenler kahraman ilan edilir. Derken gün gelir ve günü kurtarma projesini üretenler yeni ve şeffaf bir düzen ile toplum kurma sözü verirler. Bu defa yeni kahramanlar üretilir ve eskinin üzerine sünger çekilir. Temizlik yapılır. Dünün kahramanlarının aslında hiç de iyi insanlar olmadıkları, çok kötü oldukları fark ettirilir.
Toplumu dönüştürme ve ilerletmede maddi gelişim esas alındığında önce teknoloji şoku yaşanır. Gözler kamaşır, değer yargıları altüst olur. Her şeyin temel ölüsü teknoloji kabul edilince “Teknoloji” tanrılaştırılır.
Lakin bir zaman sonra her şey anlamını kaybeder ve insanoğlu ruhunda bir boşluk hisseder. Maneviyata yönelir. Burada din bilginlerine ihtiyaç hissedilir. Kimi din bilginleri nassların bu yönünü öne alır ve tersi anlayışlara çok sert saldırılar yaparlar. İşte burada bazen tersi bir süreç yaşanır. Sadece maneviyatçılık. Yani yine tek yönlü anlayış.
Kimi zaman toplumun birlik ve beraberliği her şeyin üstünde tutulur. Bunu sağlamak için günü birlik eylemler öne çıkarılır. Bu arada bazı değer yargıları güne hitap etmiyor diye (!) devre dışı bırakılır. Toplum huzurlu, mutlu gibidir.
Bir nesil sonra toplum yeni sisteme alışmaz ve arada kalır. Böylece nesil çatışması yaşanır. Toplum huzuru bir anda huzursuzluk ve kuşaklar arası çatışmaya sahne olur. Dün değişim ve dönüşüm isteyen babalar kuşağı pişman olmuş fakat iş işten geçmiştir.
Müslüman kişi tarihini, kültürünü, değer yargılarını reddetmez. Onları vahyin süzgecinden geçirerek alır. Toptan kabulcü veya reddedici değildir. Günün adamıdır lakin günü birlik değildir. Bir davranışın “değer” ifade etmesi için Vahyin süzgecinden geçmiş, bereketli, toplumu maddi ve manevi açıdan doyurmuş, ileriye taşımış
olması gerekir. Öyle olduğu zaman eski ile yeni nesil arasında köprü vazifesi görür. Yani kısacası kişi dünya ve ahretinin selameti için bunları savunurken canı-cananını feda etmesi gerekir. Bu fedekarlığın DEĞMESİ gerekir. DEĞİYORSA bu DEĞ-ER’dir.