15 Temmuz’da ben de herkes gibi hazırlanıp işime gittim. Gece yarısı mesai başında iken mesai arkadaşım son dakika haberlere bakmamı istedi. Baktığımda “askerin darbe yaptığı” şeklinde flaş bir habere rastladım. Her şey normal seyrinde giderken böyle bir haber benim için şok niteliğinde idi. Geçmişe dönük zihnimi kurcaladım;
45 yıllık ömrümde iki darbe görmüş idim. İlkinde çocuk olduğum için darbeci teröristlerin neler yapabileceğini Remzi Çayır’ın “Geceleri Uyandırın” isimli kitabı ile Yılmaz Yalçıner’in anılarında okumuştum. Birebir etkisini yaşamadığım halde darbecilerin terörist ve darbenin bir terör eylemi olduğunu bu sayede öğrenmiş idim.
12 Eylül darbesinin Teröristleri ve bu Teröristlerin başında bulunan baş terörist önce darbe şartları oluşsun diye ülkeyi karıştırmış, insanları cephelere ayrıştırıp çatıştırmış, ülke kan gölüne döndükten sonra kurtarıcı rolüne bürünerek darbesini yapmıştı.
Bu terörist psikolojik harp taktiklerini iyi kullanmış ve 12 Eylül darbesini halk nezdinde kendince meşru bir zemine oturtmuştu. Zira:
Darbeden önce evinden sağ ayrılan insanın öldürülmüş halde evine dönmesi kuvvetle muhtemeldi.
Tarih sayfalarına “post modern darbe” olarak geçen 28 Şubat darbe terörünü ise bizzat yaşadım. Bu darbeyi yapan teröristler fiili darbenin şartları oluşmadığı için “Refahyol” iktidarını hile ile devre dışı bıraktıktan sonra kukla hükümetlere bütün istediklerini yaptırdılar.
Gözaltında kayıplar, insanların evden kaçırılıp infaz edildikten sonra yol kenarına bırakılmaları, başını örtüğü için üniversite kapısında sürünen küçücük kızlar, başörtüsü zulmüne direnç gösterdiği için paletler altında ezilen “Filiz Beyaz” gibi mazlum şehit görüntüleri, inançlı insanlara sudan bahanelerle verilen ömür boyu hapis cezaları alıştığımız sıradan görüntülerdi.
Sanırım darbenin en şanslılarından biri ben idim. Zira bana cezadan saymadığım sürgün düşmüştü. Sürgün ise kardeşlerimin yaşadığı zulümle kıyaslandığında cezadan sayılmazdı. Bu sebeple hiçbir zaman kendimi bu dönemin mağdurlarından saymadım.
Artvin’in bir dağ köyünde yedi yıl kalmak zorunda kalmış olmam 28 Şubat teröristleri tarafından bize verilen bir ceza gibi gözükse de Allah katından bize sunulan bir ikram idi. Bu sayede farklı kültürden farklı insanlar tanıma fırsatımız oldu. Üstüne üstelik gözden uzak olduğumuz için işten atılma gibi bir sıkıntıdan da kurtulmuş olduk.
Sonra ülke normale döndü. Darbenin etkilerinin hafiflediği ilk fırsatta halk darbecilere önemli bir ders vererek Ak Parti’yi iktidara taşıdı. O günden bu güne halkın Ak Parti’ye olan desteği artarak devam etti.
Kurulduğu günden beri Ak Parti’nin en önemli eksikliği kendi yetiştirdiği ehil kadrolarla iktidara gelmemiş olması ve Allah resulünün önemli bir düsturu olan yönetimde liyakat esasına uymaması idi. Bu sebeple her seçimden sonra meclis kapısını aşındırarak mevki kotaranların bir kısmı ehil olmadıkları için bulundukları yerleri kötü yönettiler.
Ak Parti elinde yeterince nitelikli eleman olmadığı için iktidarının ilk iki döneminde kendisine yakın hissedip güvendiği ve önemli oranda nitelikli eleman kadrosu olan Gülen gurubu ile gayri resmi bir koalisyona gitti. Karışlıklı güven esasına dayanan bu koalisyon, söz konusu gurubun ihanet niteliğinde olan “17 Aralık darbe girişimi” ile sona erdi.
Ben şahsen Fethullah Gülen’in mevcut iktidarla bu derece çatışma içine girmiş bulunmasını hala anlayabilmiş değilim. Zira kendimi bildim bileli bu şahıs hep iktidarlara yaranma ve onlardan bir şeyler koparmanın peşinde idi. Gülen’in 12 Eylül darbesini yapan teröristlere ve terörist başına selam durması, 28 Şubat sürecinde darbecilere olan açık desteği, Ecevit’e şefaat etme isteği, Başörtüsü Fetvası, Erbakan’a karşı takındığı tavır… v.s.
Efendi hazretleri bu tavırlarıyla her iktidarın nabzına göre şerbet verip her iktidardan nemalandı. Bu şahıs hiçbir zaman yolsuzluğu umursamadı. Tam aksine yolsuzluğun en büyüğünü yapan darbecileri destekledi. Tüm muktedirler de onu destekleyip hormonlu bir şekilde büyüterek sistemin her kademesine sızmasına göz yumdular. Ne hikmetse bu şahıs ahir ömründe stratejik bir hata yaparak ilk defa bir hükümetle örgütlü bir çatışmayı tercih etti.
15 Temmuzda yaşanan darbe terörü bu çatışmanın son halkasını teşkil eden kamikaze niteliğinde bir saldırı ve terör eylemidir.
İmdi hükümet ve muhalefetin basiretli direnişi, cumhurbaşkanının takdire şayan çağrı ve cesareti, her şeyden önemlisi sivil halkın sokaklara çıkıp direnmesi ile darbe terörü bertaraf edilmiş olup darbeci teröristler derdest edilmiştir.
Darbe terörüne karşı destansı bir direniş sergileyen tüm halkımıza ve özellikle bu direniş esnasında canını feda ederek bu teröristleri bertaraf edenlere selam olsun.