Yeni Eğitim Müfredatı hakkında açıklamalarda bulunanEğitim Bir-Sen Solhan İlçe Başkanı Mehmet Mahşuk Uslu, “Eğitim Sistemi Hakikate Tutulan Işık Olmalı”dedi.
Eğitim
Bir-Sen Solhan İlçe Başkanı Mehmet Mahşuk Uslu, yeni eğitim müfredatı hakkında
açıklamalarda bulundu.
Uslu,"Nasıl oluyor da birer masum melek halinde okula ilk adımlarını atan yavrularımız, büyüdükçe daha karamsar, daha hırçın bir hal alıyor?
19 yıllık öğretmenlik yaşamımda gördüğüm şudur: Eğitim yolculuğu, kemale doğru bir seyir izlemiyor. İlim, hilim ve vakara vasıtalık etmiyor. Yapılan konferanslar paneller, sempozyumlar hizmet içi eğitimler durumun ıslahına yetmiyor.
Bize göre bu sorun, eğitimin odağındaki varlığın, yani insanın yanlış veya eksik tanımlanmasından kaynaklanıyor. Zira insan nasıl tanımlanırsa ona göre konumlandırılır. Nasıl konumlandırılırsa ona göre ihtiyaçları belirlenir ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda eğitilir. İnsanı, parçası olduğu evren kompozisyonundan bağımsız tanımlamak mümkün olmadığına göre insanın tanımını ve onun için biçilen eğitim modelinin kodlarını da buna göre tanımlamak gerekir.
İLK DÜĞME YANLIŞ İLİKLENDİĞİ İÇİN SONRASI BİR TÜRLÜ DÜZENE OTURMUYOR.
Yetiştireceğimiz insan tesadüfen dünya
yüzüne gelmiş, belirsiz ama yakın bir gelecekte yokluğa karışacak; kısacık var
oluş gayesi içgüdüsel bir kısım hazlarını tatmin etmek olan, düşünen bir hayvan
mı? Yoksa sonsuz bir kudret ve hikmet sahibi tarafından özel olarak seçilip
dünya menziline gönderilmiş, dünyada bulunma amacı tekmil ve tekâmül, kendisini
var eden Sanatkârının huzuruna layık bir keyfiyet kazanmak olan manevi bir
sultan mıdır?
Hâlihazırda bu sorular karşısında topyekûn milli bir duruştan söz etmek güçtür. Toplumumuzda insanın seçkin bir ebediyet yolcusu olduğunu savunanların yanında, onu tesadüfi (tabiat eseri, kendiliğinden olmuş), tek dünyalı bir varlık olarak tanımlayanlar da vardır. Yine bu ikisinin karışımı oksimoron bakışlar da az değildir.
Eğitim sistemimiz, seküler Batı düşüncesi temelinde şekillendirilmiş, eğitim süreçleri modellenirken insan bir ebediyet yolcusu olarak değil, tek dünyalı bir varlık olarak konumlandırılmıştır. Aslında yaklaşık bir asırdır eğitim sürecinde adı konmamış zımni bir ateizm veya deizmin hüküm sürdüğünü söylemek de mümkündür.
Okullarda dini birtakım konuların kültürel değerler çerçevesinde işlenmesi, sağ iktidarların yer yer eğitim programlarında kısmi değişiklikler yapması bu gerçeği değiştirmemektedir. Zira öğrenciler türlü dersler vasıtası ile evren kitabının satır aralarında dolaştırılırken harfler kâtipsiz, sanatlar sanatkârsız bir şekilde öğretilmektedir. Hâl böyle olunca malumat, marifete; marifet, muhabbete dönüşmüyor.
Dolayısıyla yığınla malumatı olan, ancak kendisinin kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, bu dünyada niçin bulunduğunu bilmeyen, merak da etmeyen, nihayetinde hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi acı(tıcı) hakikatler karşısında varoluşsal bunalımlara dûçar olan bireyler türüyor.
EĞİTİM SİSTEMİ HAKİKATE TUTULAN IŞIK OLMALI.
İnsan fıtratını göz ardı ederek onun var oluş
gayesini; ne kadar başarı, o kadar para; ne kadar para, o kadar güç ve şöhret;
ne kadar güç ve şöhret o kadar haz ve mutluluk şeklinde formüle edenler,
eğitimlerini bu hedeflere göre programlayanlar, bugün büyük bir hüsran
içindedir.
Performans odaklı, tek dünyalı programlarla başarıya ulaşmış, ancak bu çetin yolculukta insaniyetini yitirmiş, haz kölesi erdemsiz canavar(cık)ların hızla artması akıl ve vicdan erbabını ürkütüyor. Daha açık bir ifadeyle Allah, peygamber, ahiret gibi hayatı kuşatıcı kavramlar ya hakikattir ya değildir. Bu kavramlara, varmış gibi inanmak; ancak onlar yokmuş gibi yaşamak büyük bir çelişkidir, insanı ikircikli kılar, arafta bırakır. Arafta kalanlar tutunamaz, ne kendine ne başkasına yar olur.Böyle olunca birer melek gibi biz öğretmenlere teslim edilen nesiller, anne babasına asi, deizmin girdaplarinda beyhude dolanan gayesiz kişiliğe dönüşüyor.Haz, hız arasından debelenen, gayesiz bir portre karşımıza çıkmaktadır.
Hasılı kelam Eski hal muhal ya yeni
hal ya izmihilal diyen Bediüzzaman Saidi Nursi'nin dediği gibi “Vicdanın
ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla
hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak
ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”
(Münâzarat).
Ebediyet yolcusu olan insanı ahsen-i takvim sırrına göre yetiştirmeyi esas alan bir eğitim programımızın vücut bulması temennisi ile..”