Bingöl’de düzenlenen “Din ve İdeoloji” konulu seminere katılan Hakan Kılıç, Türkiye’de yanlış bir din anlayışının olduğunu belirtti.
Özgür-Der Bingöl Şubesinin
gerçekleştirdiği 2023-24 dönemi aylık programlar serisinin dördüncüsünde, Hakan
Kılıç’ın sunumuyla “Din ve İdeoloji” konulu seminer gerçekleştirildi.
Özgür-Der Bingöl Şubesi Konferans Salonunda düzenlenen seminerde konuşan Hakan Kılıç, “Latince idea (düşünce) ve logy (bilim) sözcüklerinin birleştirilmesinden türemiş modern zamanlara özgü bir sözcük olan ideolojinin bugün biraz daha kavramsal analizinden ziyade tarihsel analizini konuşacağım. Hz. Adem’in yasak elmaya el uzatmasıyla başlayan ideoloji, bugün modern insanın elmanın sahibiyle irtibatsız kaldığı ve elmayı sunduğu dünyaya elmanın sahibinin kendisi olduğunu atfeden bir düşünce sistemi oldu. Oysa bilginin en temel kaynağı olan vahiy bize bunun tam tersini anlatır. Allah’ın kullarına bir ihsanı olan vahiy ile insanın aslında bir yaratıcısı olduğu ve kendisini ilah tanımaması gerektiğini söyler. Din kavramının tanımı ise “d,y,n” kökünden türeyen bir isimdir anlamı ise borç demektir. Toplumların tabi oldukları, yaşam tarzı edindikleri hak veya batıl öğretilerin tamamına verilen isimdir. Kur'an din kelimesini sadece “ed-din" olan İslam için değil, İslam'ın dışında kaynağı ilahi olsa da sonradan tahrif edilmiş dinler içinde, kaynağı beşerî olan, yani insanların hevalarının ürünü olan hayat tarzları yani ideolojiler için de din ifadesini kullanır. Dolayısıyla kişi hangi öğretiye teslim olmuşsa o öğreti ister iletilmiş ister üretilmiş olsun onun dinidir” diye konuştu.
“HABİL İLE KABİL’İN OLAYI İKİ FARKLI İDEOLOJİNİN ESERİYDİ”
Habil ve Kabil döneminden örnek
vererek konuşmasına devam eden Kılıç, “Kabil’in dindar biri olduğunu ve aslında
Allah’ı inkâr etmediğini, Allah’a bir kurban sunmasından anlıyoruz ki Kabil de
Habil gibi Adem’in dinindendi. Fakat bu tek din iki insanda birbirine zıt iki
ideoloji oluşturdu. Peki nasıl oldu bu? Biri Kabil’in çıkarlarını
meşrulaştırmanın aracı olarak görürken, diğeri Habil’in hakikat ve erdemlerini
gerçekleştirmenin etkeniydi. Bu tamamen iki farklı ideolojinin eseriydi. Tarih
boyunca işte bu iki din ve düşünce birbiriyle sürekli savaş halini almaya
başladı. Allah’a kurban olarak en cılızını sunmak malın inisiyatifinin insanda
ne kadar önemli olduğunu bizlere düşündürdü, oysa rızık sahibi Allah’a büyük
bir hakaretti. Kabil, değer kıstasının kendi elinde olduğunu düşünerek böyle
bir eyleme girişmişti ve imtihanı kaybetmişti.” dedi.
BATIL SİSTEM VE İDEOLOJİLER BİR DİN MİDİR?
Kılıç, “batıl sistem ve ideolojiler
bir din midir?” sorusu üzerine şunları söyledi; “Kur'an'da din herhangi bir
düşünce, inanç, değerler sistemi ve yaşama biçimini ifade eder. Bu anlamda
sosyalist, Marksist, ateist, kapitalist, liberalist vb. görüşler birer dindir.
Dinsizlik de bir dindir. Bu ideolojilerin geçmiş kaynağına baktığımız zaman
birkaçının örneğini hemen görebiliriz. Kur’an da sürekli tekrarlanan üç kişi
vardır. Bunların ilki Firavun’dur. Gücün sembolü konumunda ve her türlü gücün
kendisinde olduğunu tüm halkına haykırıyordu. Bir nevi o günün faşizminin
timsali olmuştu. Karun ise servet ve iktisadi sermayenin sahibi olduğunu
durmadan anlatıyordu ve oda kapitalizmin adeta vücut bulmuş haliydi. Karun
döneminin çok ötesine bile etki etmesini sağladı. Bir de Bel’am Baura adında
rahip olduğunu söyleyen ama aslında kendi dininin adamı olmuş ve tüm dini
elinde bulundurduğunu söyleyen bir adam vardı. Engizisyon rahipleri gibi. Bu üç
adam da tamamen kendi heva ve heveslerini din edinmiş ve kendi ideolojilerini
insanlığa ve topluma dayatıyordu.”
-ENGİZİSYON MAHKEMELERİ-
Kılıç, Engizisyon mahkemeleri için
şunları söyledi; “Katolik Kilisesi'nin manevi, siyasi ve ekonomik tahakkümü
altında olan kutsal emanetleri kiliselerde sergileyerek para kazanmanın derdine
düşen o günün din adamları ise bu ticaretten oldukça memnundu. Hac ziyaretleri
onlara para kazandırıyordu. Bunun sonucunda ise çeşitli mezhepler doğdu.
Hristiyanlık kendi içinde Katolik, Ortodoks, Protestanlık, Kalvenizm,
Anglikanizm gibi mezheplere ayrıldı. Tüm bunlara sebep olan dini özünden ve
kaynağından öğrenmemek olduğunun altını çizebilirim. Dini bireysel menfaatlere
kurban edenlerin yani dini hükümlerin değil din adamlarının etkisinin dini ne
kadar bozduğunu görmemek elde değil. Bununla birlikte toplumsal ve hatta
bireysel yaşamın tüm alanlarında dini etkisizleştirme çabalarının
yaygınlaştığını söylemek mümkün. Bu süreç, ‘kilise’ ve dolayısıyla ‘din’, daha
da önemlisi ‘tanrı’ referanslı insan, eşya ve dünya anlayışından insan
referanslı insan, eşya ve dünya anlayışına geçişin inşa edildiği bir zaman
dilimi olarak anlam kazanmaktadır.”
“TÜRKİYE’DE YANLIŞ BİR DİN ANLAYIŞI VAR”
Türkiye’de yanlış bir din anlayışı
olduğunu ifade eden Kılıç, “Sürekli geleneği muhafaza eden, geleneğin ürettiği
muharref anlayışlardan beslenen, ataların dinini din edinen bir anlayış söz
konusu. Oysa dinin hayattaki rolü bu değildir. Hayatın tümüne Allah’ın
hükümlerini yaymaktır. İslam’ın hayat görüşü de bunu destekler ve ister
niteliktedir. Bugün İslam’ın hayat görüşüyle yaşamayan insanların siyasi,
sosyal ve ekonomik olaylara bakış açısı kendi istekleriyle birleşerek toplumun
çıkarlarının uyum içinde olmadığını bize gösteriyor. İdeoloji kimlik bunalımı
yaşayan kişiyi, kapsamaya ve kucaklamaya hazırdır. Kişiye, muhatap olduğu her
şeye kapsamlı bakma kabiliyeti verir. Cenneti dünyada vaat ederek kişinin
imdadına yetişir. Tüm ideolojilerde ise belli bir sınıflılık vardır. Dinimizde
ise sınıflılık kesinlikle yoktur ve üstünlük sadece takva iledir” diye konuştu.