Ramazan Ayının çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirten Solhan Ulu Camii İmamı ve Diyanet-Sen Solhan Temsilcisi Mehmet Bingöl, Ramazan; insanları Kur’an ile buluşturan, kaynaştıran, kucaklayan hidayet ve rahmet ayı olduğunu ifade etti.
Ramazan ayının insanlar için hidayet ve rahmet ayı olduğunu ifade eden Solhan Ulu Camii İmamı ve Diyanet-Sen Solhan Temsilcisi Mehmet Bingöl, Ramazan Ayının çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
“Oruç, bilenler için gerçek bir kalkandır”
Bu ayda tutulan Orucun farklı bir yeri olduğunu belirten Mehmet Hoca,”Oruç; dinen yükümlü kabul edilen bir şahsın ibadet niyetiyle şartlarına uyarak yerine getirmiş olduğu farz bir ibadettir. Şunu öncelikle ifade edelim ki, oruç sadece İslam dininde değil, diğer ilahî dinlerde de farz kılınmış bir ibadet şeklidir. Nitekim Cenab-ı Allah , “ Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara-183) buyurarak, orucun geçmiş milletlere de farz kılındığını dile getirmektedir. Oruç, nefsin isteklerine iradi olarak uzak durma olması yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de sabır eğitimine dönüşmektedir. Toplumsal hayatta huzursuzluklara neden olan taşkınlıkların, büyük ölçüde insanın maddi zevklere düşkünlüklerden kaynaklandığı görülür. İnsanların Maddi zevkler peşinde koşmaları insanlığı da yok etmiştir. Maddi zevk deyince de akla, genelde yeme, içme ve şehevî duygular gibi zevkler gelmektedir. İşte oruç, bu bağlamda insanı maddi zevk ve şehvetler peşinde koşmaktan alıkoyan bir ilaç niteliğindedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. O’na birisi sataşır veya kötü söz söylerse, ‘Ben oruçluyum’desin.” (Buharî) buyurmaktadır. Bu hadiste de dile getirildiği gibi oruç, bilenler için gerçekten bir kalkandır.”dedi.
“Ramazan ayında yeniden bir diriliş olmalı”
Bugün insanların Kur’ani hayattan uzak durmaları insanlığın felaketi olduğunu ifade eden Mehmet Hoca,”Yaşadığımız çağda insan ve insanlık yok olmuş. Müslümanlar mazlum durumuna düşüp mağdur hale gelmiş, yerinden yurdundan inancından kopma noktasına gelmiştir. Kur ani hayattan uzak kalan özellikle Müslümanların, Kur’ani bağları zayıflamış Kur’an-I Kerim sadece el üstüne alınan dilde okunan kalbe girmeyen hayatta olmayan bir kitap olmuştur. Ancak bu Ramazan ayı insanları Kur’anla buluşturan bütünleştiren olmalı, elde ve dilde olan kuran gönüllere akıllara, hepsinden önemlisi insanların hayatlarında olmalıdır. Ramazan ayı Müslümanların yeniden kendi özlerine dönerek, Kurani hayatla ümmettin coğrafyasında oluk, oluk akan kanı durduran barışı sağlayan kardeşliği pekiştiren ırkçılığa geçit vermeyen mazlumlara mağdurlara, yetimlere yoksullara darda olanlara yardım eden çaresizlere çare olan bir ümmet bilinci ile yeniden dirilmelidir. Bu bağlamda Ramazan ayı yeniden bir dirilişe, dik duruşa şuurlu ve şartları özümsenerek tutulan oruçların kişileri toplumları ayağı kaldıran olmalıdır. Barışın ve birlikteliğin sağlanmasında önemli bir yer tutar. Kur’ani bir hayatla geçirilen bir Ramazan ayı, özümsenerek tutulan oruçların da dili, eli, gönlü bütün uzuvları dünyada bu tür çirkinliklere karşı iftarı olmayan bir oruçtadır. Evet, kısa vadede onun dilinin iftarı güzel sözdür, gönlünün iftarı güzel, elinin iftarı hayır işlerinde kullanmaktır, gözünün iftarı güzelliklere bakarak yüce Rabbimizin kudret ve kuvvetini anlamaktır. Aklın iftarı, millet ve insanlığa huzur verecek bilgi ve düşünceler üretmektir. Uzun vadede ise bu uzuvların iftarı, yüce Rabbimizin müjdesine erdiğimiz andadır. İnancımıza göre, asıl müjde ve iftar da bu olsa gerektir. Orucun bu boyutu asla göz ardı edilmemelidir. Nice duygulardır masum hayatların sönmesinin, kanların akıtılmasını, gerek fert ve gerekse toplumsal boyutta tamiri imkânsız yaralar ortaya çıkardığı da bir gerçektir. İşte dar anlamda oruçlu, geniş anlamda ise Müslüman, kavga ve anlamsız sözlere kapalıdır. Diğer bir ifadeyle o, Allah’ın rızası olmayan her türlü eyleme karşı iftarı olmayan bir oruçtadır. Onun kapısı adeta iftar sofrası gibi hep güzelliklere açılır. Maddi ve manevî yönden aç susuz insanlar onda hayat bulur. O sofrada, nasıl gayrimeşru yiyecek ve içeceklere yer yoksa Müslüman’ın dünyasında da, gönlünde de meşrû olmayan davranış ve eylemlere geçit yoktur. Oruç, aynı zamanda sabır ibadetidir. Zorluklara, güçlüklere şehevi baskılara karşı sabredemeyen kişiler böyle bir ibadeti yapmakta zorlanır ya da hiç yapmaz. Bu sabrı gösterenlerin mükâfatı, hem bu dünyada hem de ahirette elbette büyüktür. Nitekim Peygamber (s.a.s), “Bir kimse Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah bu tutulan oruç sebebiyle o kimsenin yüzünü cehennem ateşinden yetmiş sene sürecek mesafelik yere uzaklaştırır.” (Müslim) sözüyle, bu sabrın mükâfatını en güzel şekilde dile getirmektedir. Müminler olarak oruçlarımızı bu bilinç ve duyguyla tutarak, Rabbimizin rızasını kazanma gayret ve hedefinde olalım. İftar sofrası misali, ahirette bir mükâfat sofrası (cennet) kurulacaktır. O sofranın davetiyesinin bu dünyadan alındığını unutmayalım. Bu sofranın davetlilerinin, Allah’ın emir ve yasaklarına uyma sabır ve başarısını gösteren kimseler olduğu bilinciyle yaşayalım. Ne mutlu böyle kimselere... Ama bu sabrı gösteremeyip, dünyanın aldatıcı lezzetlerine dalıp niçin yaratıldığını unutan, şehvetini ya da nefsini putlaştıran, Allah’ın hükümlerini çiğneyen, onlara aldırış etmeyen kimselerin, o sofranın davetlileri olmaları mümkün değildir. Herkesin, detayına kadar iyi ve kötü adına yaptıklarından sorgulanacağı, eşinden, dostundan, yakınlarından kaçacağı o büyük günde, bu sofraya davet edilme herkesin beklentisi olacaktır. Ancak o davetiye burada kazanılır, burada kaybedilir. Yüce Rabbimiz, bizi o seçkin davetlilerden eylesin.”şeklinde konuştu.