Solhan Peygamber Sevdalıları tarafından düzenlenen “Şubat Ayı Şehadet Ayı” etkinliğinde konuşan İlahiyatçı Salih Çelik, “Şehadet, öyle bir sevda ki Peygamberlerin dahi gıpta ettiği, hasretini çektiği, özlemiyle yanıp tutuştuğu bir sevdadır.” dedi.
“Şubat Ayı Şehadet Ayı” münasebetiyle Solhan
Peygamber Sevdalıları tarafından düzenlenen programda İlahiyatçı Salih Çelik,
Şehadet’in önemine değindi.
Solhan Kültür Merkezinde düzenlenen
program, Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
Hamd, salat ve selamla konuşmasına
başlayan İlahiyatçı Salih Çelik,“Sözlerime başlamadan önce malumunuz İdlip’te
bir olay yaşandı ve 33 kardeşimiz hakkın rahmetine kavuştu. Rabbul alemin
kendilerine rahmet eylesin, mekanlarını cennet eylesin inşallah. Yaralı olan
kardeşlerimize de Rabbim hayırlı şifalar ihsan eylesin. Solhan’da şehadeti
konuşmak, şehitliği konuşmak, inanın başka bir zevk. Çünkü buna yabancı
değilsiniz sizler Melekanlı Şeyh Abdullah’ın torunlarısınız. Yani bunu çok iyi
bilen insanlarsınız ama inşallah Rabbim nasip ederse bizler böyle hatırlatmak babında
üç beş kelam edeceğiz.
Şehadet, büyük bir sevda, büyük bir aşk,
büyük bir muhabbet öyle bir sevda ki Peygamberlerin dahi gıpta ettiği, özendiği,
hasretini çektiği, özlemiyle yanıp tutuştuğu bir sevdadan, bir aşktan
bahsediyoruz. Ve yine bu şehadet öyle bir sevda ki onun birde aşıkları var, onun
uğrunda gece gündüz demeden mücadele eden insanlar var. Ve nihayetinde o
şerbeti içip öylece Allah’ın huzuruna şehit olarak giden kardeşlerimiz var.
Rabbim nasip ederse inşallah onlardan da bahsedeceğiz.
Evvela şehitlik nedir, nasıl olunur,
şehit olabilmek için ne yapmak lazım? Böyle her isteyene geliyor mu? her
isteyenin kapısını çalıyor mu?
Allahu Teala Kur’an-ı Kerimde, “Allah
yolunda öldürülen insanlara sizler ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler
fakat siz bilmesiniz” diyor. Yani Allahu Teala şehitlerin ölmediğinden, onların
diri olduğundan bahsediyor. Peki bizler bunu nasıl anlıyoruz. Bakın kıymetli
kardeşlerim bir insan öldüğü zaman, vefat ettiği zaman Müslümanlar olarak
bizlerin onlara karşı yapması gereken vazifeler var. Nedir bunlar, birincisi o
cenazeyi yıkayacaksın, ikincisi kefenleyeceksin, cenaze namazını kılacaksın ve
defnedeceksin. Bunlar bizim üzerimize farz olan şeyler ama bizler şehitlerin
hayatına baktığımız zaman şehitler yıkanmıyor. Çünkü ölü olan insan yıkanır. Şehit,
ölü olmadığı için Allah’ın katında diri olduğu için şehitler yıkanmıyor. Ve
şehitler kefenlenmiyor. Elbiseleriyle beraber defnediyoruz, yani bu onların
ölmediğine, diri olduğuna delalettir, işarettir. Yine onların ölmediğine bakın
bugün burada şahit oluyoruz. Nice insanlar geldi gitti, binlerce insan vefat
etti, unutuldu gitti. Bugün isimleri dahi hatırlanmıyor. Ama bakın arkamızda
yüz yıl önce dahi şehit olan kardeşlerimizin resimleri var. Şehit olan
hocalarımızın resimleri var. Ta bin sene, bin beş yüz sene önceki şehitlerin
hayatını halen biliyoruz ve çocuklarımıza anlatıyoruz.
Bakın Şehit Yasin gencecik bir
kardeşimiz bugün gidin bakın herkes çocuklarına Yasin ismini vermeye çalışıyor.
Onun gayretinde niye çünkü onlar ölmediler, onlar diridirler ama işin diğer
boyutunu dedik ya bizler bilmiyoruz, en güzel bilen Allah’tır. Ama Peygamber
bizlere bazı şeyleri anlatıyor. Şehitlerle alakalı diyor ki; hiçbir insan
cennete girdikten sonra bütün dünya ve içindeki nimetler kendisine verilse dahi
tekrardan dünyaya dönmeyi istemez. Ama şehit öylemi, değil. Resulullah diyor
ki; “Şehit der ki ya Rabbim beni dünyaya gönder gideyim, senin davan uğrunda
tekrardan savaşayım. Şehit olayım, tekrardan savaşayım, tekrardan şehit olup
geleyim” der. Çünkü o şehadet şerbetini tattığı zaman öyle bir lezzet almış ki,
öyle bir zevk almış ki tekrar o lezzeti, zevki tatmak ister.
Yine şehitlerle alakalı Allahu Teala
cenneti onların hizmetine sunuyor. Buyurun yiyin için gezin tadını çıkarın
diyor. Onlar cennet nimetlerinden istifade ediyorlar. Allahu Teala soruyor
onlara bir sıkıntınız var mı, bir isteğiniz var mı? diye, şehitler diyor ki “ya
Rabbim artık ne isteğimiz olabilir ki her şeyi bize vermişsin, hizmetimize
sunmuşsun, istediğimiz nimetlerden bizler istifade ediyoruz. Bunun dışında
bizler ne isteyebiliriz ki. Yalnız tek bir isteğimiz var ya Rabbim. İstiyoruz
ki bizi tekrardan dünyaya gönderesin tekrardan senin uğrunda savaşıp şehit olup
senin huzuruna gelelim.”diyorlar.
Peki, bizlerde oturup şehadet’ten
bahsediyoruz, şehitlikten bahsediyoruz. Dedik ya şehit şahit olandır, şehit
aşık olandır, şehit davaya sevdalı olandır. Allah rızası için gecesini,
gündüzünü bu uğurda feda edendir. Bizler ne yapıyoruz acaba, biraz buna
değinmek lazım. Bakın Kurban Bayramı geldiği zaman kurban kesiyoruz. Ama bizler
biliyoruz ki sakat olan hayvandan kurban olmaz. Özürlü olan, aşırı şekilde
zayıf olan, cılız olan hayvandan kurban olmaz. Gidip hayvanın en güzelini alıp
getirip Allah’ın yolunda kurban ediyoruz. İşte Allahu Teala kendisi için
şehitlerden de öyle bir hayat istiyor. Şehitleri de en iyilerimiz içinden, en
değerlilerimizden, en kıymetlilerimizden seçiyor.
Büyük İslam şehidi, Şehit Rehber, “bu
dava öyle büyük bir davadır ki en iyilerimizi feda etmek gerek.” Bu dava Hamzaları
arıyor, bu dava Hüseyinleri arıyor, bu dava Musabları arıyor. Öyle sıradan herkesin kapısına uğramıyor.
İşte bunu hak edebilmek için hayatını kendine şahit kılacaksın, şehit gibi yaşayacaksın.
Geceleri zahit, gündüzleri mücahit olacaksın. Geceleri kaim, gündüzleri saim
olacaksın. Geceleri secdelerde göz yaşı, gündüzleri ise meydanlarda alın teri
dökeceksin. Bu davanın girmediği hiçbir ev bırakmayacaksın. Allah rızası için sonuna
kadar sen mücadele sarf edeceksin, bütün gayretini ortaya koyacaksın ki bunun
akabinde Allahu Teala sana şehadeti nasip etsin.
Yine Şubat ayında şehit olan üstadlarımızdan
Malcolm X ne diyor kendisi; “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek Müslüman
yeter” diyor. Bizler değil bir kişi, bakın burada yüzlerce kişiyiz. Eğer bizler
bu şehadet sevdasının bizim kapımızı da çalmasını istiyorsak, onların yaptığı
gibi gece gündüz demeden çalmadık kapı bırakmayacağız. Gideceğiz herkese Allah’ın
davasını anlatacağız, herkese Kuran’dan ve sünnetten bahsedeceğiz. Bıkmadan,
usanmadan bütün mücadelemizi ortaya koyacağız ki Allahu Teala da bizlere şehadeti
nasip etsin.
Yine bu ayda şehit olan üstadlarımızdan Hasan
El Benna,“Yapacak işlerimiz çok, ama zamanımız az” diyor. Günün yirmi dört
saati varsa onun yirmi dört saati bize yetmiyor diyor. Bazen kendisi, Kahire
İskenderiye arasında gidip gelirken bir hafta boyunca gözüne uyku girmiyor. Kendisine
sordukları zaman “Ey üstad sen hiç uyumaz mısın, sen yatmaz mısın” diye
sorulduğu zaman kendisinin verdiği cevap manidardır. “Kabirde yatmaya bol
vaktimiz olacak” diyor. Bura yatma yeri değil, bura keyif yeri değil, bura
sevki sefa sürme yeri değil, ondan dolayı dedik ya eğer bizlerde istiyorsak
çalışacağız. Bunları yapmazsak az önce hocamında söylediği gibi, bunun
şiirlerini söylemek, şiirlerini okumak bacılarımıza kalır. Onun şiirlerini
okumak çocuklarımıza kalır, bizler çok marş söyleriz, çok ilahi söyleriz,
şehadetle alakalı çok şiirler okuruz, ey şehadet bana niye naz ediyorsun diye
söyleniriz. Ama o bize gelmez çünkü onu hak edeceksin, onu hak edecek bir
yaşantı ortaya koyacaksın ki Allahu Teala onu sana nasip etsin. Çünkü öyle bir
makamdan, öyle bir mevkiden bahsediyoruz ki Peygamberlerin dahi gıpta etmiş
olduğu, özendiği bir makamdan bahsediyoruz. Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de şehitlerden
bahsederken diyor ki; “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz bilakis onlar
diridirler ve Allahın katında rızıklandırılmaktadırlar.” Az önce hadislerde de
söyledik ya Allahu Teala cennetin bütün nimetlerini onların ayaklarının altına
sermiş.
Bugün Müslümanlara baktığımız zaman,
İslam toplumuna baktığımız zaman bizler dünyevileştik. Musablar dünyayı elinin
tersi ile itiyorken, onlar dünyadan kaçıyorken, bizler kucak açarak dünyanın
üzerine gitmeye başladık. Bizler masanın, kasanın ve nisanın esiri olduk.
İzzeti, şerefi malda, makamda, patentte aramaya başladık. Oysa ki onlar izzeti
ve şerefi Kur’an ve Sünnet’te aradılar.
Allah rızası için kendimize gelelim, biraz silkelenelim. Bakın İslam
coğrafyası kan ağlıyor. Irak, Suriye, Afganistan, Yemen, Arakan, Myanmar nerede
İslam toprağı varsa kan ağlıyor. Niye? Çünkü bizde samimiyet kalmamış, bizde
ihlas kalmamış bizler dünyevileşmişiz bundan dolayı. Bizler çok çabuk kendimizi
emekliye ayırıyoruz. En ufak bir şeyde kalkıp davaya küsüyoruz, hizmete
küsüyoruz. Bir kardeşimiz 50 yaşına geldiği zaman, benimki tamam, ben emekliye
ayrıldım diyor. Peki, benim kıymetli amcam senin yaptıkların tamamsa 93 yaşında
Ebu Eyyub El-Ensari’nin İstanbul’da ne işi vardı. Medine nere İstanbul nere? 93
yaşına gelmişsin, Peygamber akrabasısın, 6 ay boyunca peygamberi evinde misafir
etme şerefine nail olmuşsun, Peygamber ile beraber bir ömür hayat sürmüşsün
yetmez mi? Ama yaş olmuş 93 kalkmış cihad aşkıyla, şehadet aşkıyla İstanbul’a
gelmiş ve bugün orada kendisi yatıyor. Benim kıymetli analarım 50 yaşına
geldiğiniz zaman sizlerde kendinizi artık yeter diye emekliye ayırıyorsunuz. Peki,
Allah rızası için sizlere de soruyorum. O zaman 86 yaşındaki Ümmü Harâm bint
Milhân annemizin Kıbrıs’ta ne işi vardı. Soruyorum 86 yaşına gelmiş Medine
nere, Kıbrıs nere? Bir ada ama 86 yaşında kendi eşi olan Ubâde bin Sâmit ile
Kıbrıs’a geliyor ve cihada giderken at üzerinden düşüyor ve şehit oluyor.
Kendisinin kabri bugün Kıbrıs Larnaka da. Bu inanların ne işi vardı. Ondan
dolayı bu davada emeklilik yok. Emeklilik kabirde, övünmek sırat’ta, zevkini
sefasını sürmek cennet’te. Allah rızası için kendimize geleceğiz bu uğurda mücadele
sarf edeceğiz. Bunları yapalım ki Allahu Teala dünyayı da ahireti de bizim
hizmetimize sunsun. Eğer bunları yapmazsak daha çok ağlarız. İslam beldelerinde
Ruslar nara atar, Amerikalılar nara atar, Avrupalılar nara atar. istedikleri
gibi at koştururlar ama buralar da ölen kardeşlerimiz üzerine Kürtçe, Türkçe,
Arapça, Farsça ağıtlar yakılır. Anası ağlayan hep Müslüman olur. Ondan dolayı
eğer artık anamızın ağlamasını istemiyorsak, eğer gerçek manada izzeti ve
şerefi bürünmek istiyorsak Hz. Hüseyin gibi “Zillet bizden uzaktır” diyelim.
“Eğer ceddim Muhammed’in dini benim bedenimle ayakta kalacaksa ey kılıçlar
vurun parçalayın beni alın bedenimi” diyelim. Kendimizi davaya feda edelim.
Çoluk çocuğumuzu davaya feda edelim ki Irak’a da huzur gelsin, Suriye’ye de
huzur gelsin, bütün Müslüman beldelere de huzur gelsin. Rabbim bizlere hayırlı,
bereketli ömürler nasip etsin. Ömrümüzün akabinde de o şehadet şerbetini
cümlemize nasip ederek huzuruna göçmeyi bizlere nasip etsin. Allahu Teala
sizlerden de razı olsun.”dedi.
Program, İslam davası adına şehit olmuş
bazı şahsiyetleri anlatan sinevizyon gösterimi sonrasında yapılan dua ile sona
erdi.