Milliyetçilik, mikro milliyetçilik, memleketçilik, adamcılık …
Bu kavramların sosyal, siyasal ve psikolojik boyutları
ile ilgili derin analizler yapılabilir. Bunların olumlu yönlerine odaklanıp
faydasına inananlar olduğu gibi; toplum için zararlı etkilerine inananlar da
var. İster faydasına, ister zararına inanılsın; herkesin kabul ettiği bir
gerçek olarak toplumumuzda bu kavramların belli düzeyde karşılığının olduğunu
kimse inkâr edemez. Bölgemiz için sosyolojik bir vakıa olan ve yukarıda
sıralanan kavramlarla benzer etkiye sahip "aşiret" kavramı üzerinde
de düşünülmesi gerekir.
Maalesef modern dönemde “aşiret” kelimesi de diğer birçok
değerimiz gibi ortak payda üzerinden toplumsal birlik ve beraberlik inşa etmek
yerine, bireyi ve toplumu farklılıklar üzerinden çatıştırmak amacıyla
kullanılıyor. Özellikle bölgemizin manevi mirasına yönelik bir sabotaj
niteliğindeki televizyon dizileri nedeniyle, bize ait bir değer olan aşiretlere
karşı olumsuz bir algı söz konusudur. Beraber yaşama ve birlikte hareket etme
iradesini gösteren topluluk şeklinde tanımlayabileceğimiz “aşiret” kavramının,
toplumumuzda hak ettiği önem ve değere uygun bir işlevinin olduğunu söylemek
mümkün değil.
İster kan bağı gibi akrabalık ilişkisinden; isterse din,
dil, ırk, kültür ve coğrafi birliktelik gibi ortak değerlerden kaynaklanıyor
olsun, önemli olan bir gücün büyüklüğü değil, bu gücün hangi amaca hizmet
ettiğidir. Bugün, ortak hareket edebilme kabiliyetinden kaynaklanan gücünü;
iyi, güzel, doğru ve faydalı olanın hâkim olmasını sağlamak üzere kullanan
birçok organizasyon var. Sosyal ve siyasal sınıf mensubiyeti ve belli değerler
etrafında bir araya gelinen vakıf, dernek ve sendikal yapılarda olduğu gibi
“aşiret” ortak paydasında bir araya gelinmesi de gayet doğaldır. Aşiretlerin
içe dönük olarak yararlı işler yapmak üzere beraber hareket eden, malı olanın
olmayanla, ilmi olanın olmayanla ve derdi olanın olmayanla paylaştığı geniş bir
aile olma işlevi vardır. Dışa dönük olarak da sayısal büyüklüğü ve birlikte
hareket kabiliyetiyle orantılı bir sosyal, siyasal ve bürokratik baskı aracı
olduğu söylenebilir.
Bir yerde bir potansiyel var ise yapılması gereken şey
öncelikle bu potansiyelin insanlığın ve toplumun zararına kullanılmasını
engellemektir. Devamında yapılması gereken ise bu gücü toplumun yararına
kullanılacak bir noktaya evirmek olmalıdır. Bugün aşiretler, özellikle belli
bölgelerde devlet ve özel sektör dışındaki geniş sivil alanda büyük bir
potansiyel olarak görülmelidir. Ancak bu potansiyelin evrensel iyi, güzel,
doğru ve faydalı olana hizmet etmesi mümkün olduğu gibi aksi de mümkündür.
Yapılması gereken şey, bu potansiyelin, kendi gücünün farkında olması ve gücünü
toplum tarafından kabul gören meşru bir zemin üzerinde inşa edilmesidir.
Aşiretler, devlet ve siyasetle ilişkisinden tutun, kamuoyu baskısı oluşturma
mekanizması olmasına kadar birçok boyutuyla geliştirilmeye müsait bir
potansiyele sahipler. Aşiretlerin bu gücünü bir toplumsal değişim dinamiğine
dönüştürülmesinde hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir.
Toplumun değer yargıları ve
toplumsal hassasiyetlere uygun bir yönetim anlayışının icrasında sivil toplum
kuruluşları oldukça önemli bir işleve sahipler. İşte bu noktada yapılması
gereken, aşiretleri sosyolojik karşılığı olan sivil bir güç, kamu yöneticileri
ve siyasetçileri etkilemek üzere bir baskı ve yönetime katılım aracı olarak
görmekten geçiyor. Ancak bugün aşiret tartışmalarının bu düzlemde yapıldığını
söylemek mümkün değil. Bunu mümkün kılacak şey ise bu potansiyeli inkâr etmek,
görmezlikten gelmek veya bir siyasi rant alanıyla sınırlı görmek yerine, aşiret
kavramını farklı bir düzlem ve perspektifle ele almaktan geçiyor. Bunun ilk
adımı da, konuyu ciddiyetine uygun bir şekilde tartışmaktır.