Çağrı-Der tarafından düzenlenen ‘İki Şahid İki Said’ adlı etkinlikte konuşan Araştırma Görevlisi Mehmet Tahir Gündüz,”Şeyh Said canı ile Bediüzzaman Said Nursi ise kalemi ile bu davaya şahit olmuş.” dedi.
Solhan Çağrı-Der tarafından Kültür Merkezinde düzenlenen ‘İki Şahid İki Said’ adlı etkinlikte konuşan Bingöl Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olan Mehmet Tahir Gündüz, “Şeyh Said canı ile Bediüzzaman Said Nursi ise kalemi ile bu davaya şahit olmuş.” dedi.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program şiir ve ilahilerle devam etti. Daha sonra Bediüzzaman Said-i Nursi ile Şeyh Said’in yaşamı ve mücadelesine vurgu yapan Mehmet Tahir Gündüz, “İsimleri aynı, hayatları aynı, davaları aynı, sonları da aynı olmuş ikisinin de kabri hala aradan bu kadar yıl geçtiği halde hala sevenlerine maalesef çok görülüyor.” dedi.
“İki Said’te Şeriat için bin başı olsa feda edeceğini ispatlamıştır”
“Bugün iki büyük insanı yad edeceğiz.”diyen Gündüz, “Her ikisi kardeştir. Bir değil binlerce ortak noktaları vardır. Fakat maalesef resmi tarihlerimizde bizlere ikisi birbirine düşman olarak anlatıldı. Allah ikisine de aynı adı nasip etmiştir. Said, mutlu demektir. Allah bu dünyada Said yazmış, öbür dünyada da Said yazar inşallah. Davaları birdi. Hatta metodları da birdir desek yanlış olmaz. Ama ilginçtir kader onları farklı yollara sevk etti. Bir nebze metod değişikliğine gidilmesi gerekirdi. Yoksa doğrusunu söylemek gerekirse ikisi arasında zerre kadar bir fark yoktur. Her ikisi de Şeriat için bin başı olsa feda edeceğini ispatlamıştır.”diye belirtti.
“iki Said de aynı yolun yolcusu olmuştur”
İkisinin İsimleri aynı, hayatları aynı, davaları aynı, sonları da aynı olmuştur. Kabirleri hala aradan bu kadar yıl geçtiği halde maalesef sevenlerine çok görüldüğünü ifade eden Gündüz, şunları söyledi:
“İki Şahid İki Said' birisi kanı ile idamı ile şahit olmuş bu davaya, bu dine, bu şeriata birisi de kalemi ile mürekkebi ile risaleleri ile hayatını şahit tutmuş. Şahadet belki görünüşte nasip olmamış ama bir hadise göre hayatını şehit gibi yaşayanlara da Yüce Allah şehit mertebesini veriyor ve hatta Üstad Bediüzzaman defalarca zehirle imtihan edildi dolayısıyla şehit sayılabileceği söylenir. Nitekim zehir daha sonra etkisini gösterebiliyor. Velhasıl iki Said de aynı yolun yolcusu, ikisinin azıcık bir metot farkı var ve o metot farkı bile şartların gerektirdiği bir farklılıktır. Aslında her ikisi de aynı dava, aynı kıyam neferleri idi. Şeyh Said Efendi, Diyarbakır da 28 Haziran 1925 de geceliğin sabaha doğru kendisi ve arkadaşları ile beraber idam edildi.”
“Üstad Bediüzzaman’la Şeyh Said Efendinin davası arasında hiçbir farkı yoktur”
Kafkasya’daki Şeyh Şamil nasıl ki hem mücahit, hem şeyh idiyse, Senusi hareketi Libya’da nasıl ki tasavvufla cihadı bir arada götürüyorsa, Şeyh Said’de aynı şekilde davayı kendisine dert etmişti.” Diyen Gündüz, “Fakat bunların hayatında bize ışık veren neler var bunları yakalayabilirsek bu bizi de, sizi de irşad eder. Asıl faydalanacağımız şeyler bunlardır. Her yerde şeriatın hükümleri ilga edildiği, hilafetin kaldırıldığı, din düşmanlığı arttığı, Türkiye’de İslam’ın şiarlarına hakaret edildiğini İnsanlara anlatarak şuurlandırdı. Şeyh Said Efendi daha önceki irşadlarına hız verdi. Hükümeti defalarca uyarmaya başladı. Mektuplar gönderdi. Üstad Bediüzzaman’la da görüşür. Üç gün beraber kalırlar, istişare ederler, yol haritası çizerler. Üç gün ikisi de birbirinden istifade eder. İkisi de birbirini çok sever, çok da hürmet eder, düşüncelerinden birinin diğerine zıttı, bir münakaşası olmamıştır. Her ikisi tamamen hem fikirdi yol haritasında, hükümet uyarılacak, gereği yapılacak, Müslümanlar şuurlandırılacak, gerekirse elinden geldiği nasıl yapılması gerekiyorsa bu Müslüman millet hep zinde tutulacak hep şuurlu tutulacak ve Üstad Bediüzzaman tamamen hem fikirdir. Buradan da anlıyoruz ki Üstad Bediüzzaman’la Şeyh Said Efendinin davası arasında hiçbir farkı yoktur. O gün konuşmuşlar, anlaşmışlar hiçbir sıkıntı olmamış. Fakat kader ikisine de farklı yol göstermiş. Çünkü Şeyh Said Efendinin kıyamı elinden olmadan aniden belki de bir komplo neticesinden başlıyor. Kendisi mahkemenin başından sonuna kadar asla yalan söylemiyor. Ne olduysa onu söylüyor. Çünkü orada bir davayı temsil ediyor. Kendisini kurtarmak için veya orada ki bir insanı kurtarmak için ne yapsa kurtaramayacak. Zaten nitekim mahkeme tutanaklarından maalesef bir iki kişinin farklı şeyler söylediğini, kendisine isnat edilen suçları kabul edilmediği söylenir. Fakat buna rağmen sonuç değişmemiştir. Herkese idam verilir.” İfadelerini kullandı.
“Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur”
Gündüz, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şeyh Said Efendi idam sehpasına götürürken, oradaki gazeteci kendisine hatıra için bir kâğıt uzatıyor. Hz. Hubeyb’in yolundan gidiyor. Sünnetini yâd etti, iki rekât namaz kıldı. Hem de orada bir beyit, bir şiir yazıyor. Şiir neredeyse tıpatıp Hubeyb Bin Adiy'in şehadetinden hemen önce söylediğinin aynısıdır. Üstad Bediüzzaman'ın Sibirya'da Rus harbinden sonra Rus esaretinde kendisi Rus çarının karşısında ayağa kalkmadığı için hatırlayın kendiside aynı duruma düşmüş, idam sehpasına götürülürken Hz. Hubeyb Bin Adiy'in sünnetini ihya etmişti, orada namaz kılmış ve hiçbir korkusu yoktu. O korkusuzluğu, o cesareti çarı bile mesh etmişti. Rus Çarı, Üstad Bediüzzaman'ın bu hareketinin korkudan değil, dini hassasiyetin olduğunu anlayınca Üstad’a seni affettim diyor. Üstad Bediüzzaman orada darağacına o kadar yaklaşmışken kurtuluyor. Şimdi bu her iki mübarek insan arasında ne kadar fark var. Şehadete bu kadar yaklaştı ama Yüce Allah nasip etmedi. Hz. Halid Bin Velid gibi Allah nasip etmemişse insan ne yapabilir. Bir ömür cihad meydanlarında geçmiş ama yine de şehadet nasip olmamış. Şeyh Said Efendi o şiiri söylüyordu.” Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm içindir. Madem Allah için kıyam ettik, Allah için bunlar başımıza geldi, bundan korkmayız. Üzülmeyiz biz buna diyordu. Cennet bize babamızdan miras kalmış, kim bunu elimizden alabilir ki diyordu. Hz Adem’de cennetteydi önce cennette girmişti dolayısıyla burada şair diyor zannetmeyin evimiz yıkılmış, aslında biz öbür tarafta güzel evler inşa etmişiz diyor. Yüce Allah hepsine rahmet eylesin. Bizi de onların yolundan götürsün. Onların ruhunu bize devretsin, bizi de diri tutsun, o dirilişi bize de nasip etsin. Biz bu gün onlara layık olmak için buradayız.”
Program sonunda ise Kutlu Doğum Siyer Sınavı’nda Solhan da dereceye giren 16 kişiye ödül verildikten sonra yapılan dua ile sona erdi.