Piyasaları olumsuz etkileyen dövizdeki hareketliliği değerlendiren Ekonomist Doktor Bilal Bağış, “Dövizdeki hareketlilik ile mücadelede çözüm yollarından biri, geçmişi hatta Osmanlı dönemini de hatırlatacak yerli ve milli yeni bir para olabilir.” dedi.
Son zamanlarda dövizde yaşanan olumsuz seyir ve
ekonominin geleceği ile ilgili açıklama yapan Ekonomist Doktor Bilal Bağış,
“Dövizdeki hareketlilik ile mücadelede çözüm yollarından biri, geçmişi, hatta
Osmanlı dönemini de hatırlatacak yerli ve milli yeni bir para ‘Altın-Lira’
olabilir.” dedi.
Ekonomide iyi bir yerde olmanın parametrelerini anlatan Bağış, güçlü bir kurumsal altyapı, sağlam devlet geleneğinin üzerine, güven veren güçlü bir hukuk sistemi, eğitim sistemi, adil gelir ve liyakat esaslı görev dağılımının olması gerektiğini vurguladı.
Bağış, Türkiye’nin, bölgesel ve küresel meselelerde söz sahibi olma iddiasının olduğunu belirterek, “Bunun için, önce para birimine istikrar kazandırılmalıdır. Zayıf, güven vermeyen bir para birimi ile küresel meselelerde söz sahibi olmuş hiçbir ülke örneği bulamazsınız. Bugün gelinen noktada; Türkiye gibi mevcut durumdaki zayıflıkları göze batan ülkeler, belki de sürekli değer kaybeden ve devletin ben basıyorum deyişi dışında güvencesi, karşılığı olmayan TL yerine, altın gibi maddi bir karşılığı olan TL ile parasının değerini istikrara kavuşturabilir.” dedi.
“Global ekonomi ile uyumlu yerli ve milli politikalara öncellik vereceğiz”
Döviz kurundaki hareketlerin nedenine değinen Bağış, şunları söyledi: “Bizim temel sorunumuz, dışarıya bağımlıyız; ancak, batıdan tamamen kopuk, bağımsız hareket etmek istiyoruz. Çözüm, bağımlılığımızı azaltacağız. Piyasalar ile inatlaşmadan, global ekonomi ile uyumlu; yerli ve milli politikalara öncellik vereceğiz.”
“Türkiye’nin geçici ekonomik sorunları, finansal sıkıntıları var”
Son finansal dalgalanma süreci bağlamında bir şeyin altını özellikle çizmekte fayda olduğunu söyleyen Bağış, “Döviz kurundaki bu volatilite, ne bir anlık ani bir gelişme ve ne de Türkiye ekonomisinin performansı veya makroekonomik verilerle birebir uyumlu veya bunlarla açıklanabilecek bir gelişme. Türkiye’nin geçici ekonomik sorunları, finansal sıkıntıları var. Ülkenin makro-finansal temelleri sağlam, son dönemdeki hareketlilik de ekonomik temellerle uyumlu değil, geçici bir çalkantı, konjonktürel ve politik bir volatilite.” diye konuştu.
Kur hareketlerinin nedeninin iyi anlaşılması gerektiğini söyleyen Bağış, “Döviz kuru piyasasını iyi anlamak için, ‘Tek Fiyat Kanunu’nu (Aynı fiyatlar teorisi ya da Law of One Price -LoP) da iyi bilmek gerekir. Bu kanuna göre, aynı kalite ve özelliklerde bir ürün her yerde aynı fiyata satılmalıdır. Aksi halde, arbitraj imkânı vardır, yani kar elde edilebilir. Bu durumda da fiyatlar eşitleninceye dek, fiyatı düşük mal veya hizmete talep artışı olur; ta ki denge fiyatı yakalanıncaya dek.” ifadelerini kullandı.
Bağış sözlerini şöyle sürdürdü: “Döviz kuru piyasasında, finansal varlıkların (dünyanın her yerinde) aynı getiriyi getireceğini garanti eden bir faiz paritesi kuralı vardır. Buna göre de; son dönemde ABD’de faizler artışa geçtiği zaman, Türkiye’de de artması bekleniyordu. TCMB geciktiği için, faizler yerine kurlar arttı Türkiye’de. Aslında teorik bir model bu. Kanıtlayacak veri fazla yok; ama teoride olması gerekeni güzel ifade ediyor. Uygulamada, bu teoriye ülke risklerini ifade eden, Cari-açık, CDS, kredi notu, borç/GSYH oranı, enflasyon vb. makro ve finansal veriler de eklenmelidir. Bu durumda da ülkemize has farklı riskler de devreye giriyor. Bunlar da kurları hareket ettiren, artıran ve azaltan farklı, ekstra faktörler olarak devreye giriyor.”
“Dövizdeki olumsuzluğa çözüm olarak yerli ve milli yeni bir para ‘Altın-Lira’ olabilir”
“Dövizdeki son dönemin hareketliliği ile mücadelede çözüm yollarından biri, geçmişi, hatta Osmanlı dönemini de hatırlatacak yerli ve milli yeni bir para ‘Altın-Lira’ olabilir.” diyen Bağış, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye, sürekli değer kaybeden ve devlet güvencesi dışında karşılığı olmayan fiyat para TL yerine, altına endeksli TL ile, parasının değerini istikrara kavuşturabilir. Altın, paranın tarihi boyunca, değerini büyük oranda koruyabilmiş ve satın-alma gücünü kaybetmemiş nadir meta veya emtialardan biridir. Hatta 20’nci yüzyıla kadar da altın, standart para birimlerinden biri idi zaten. Ve 1970’lerin başında, Nixon, Bretton Woods’u fiili olarak bitirinceye dek de kâğıt paraların da değerini belirleyen temel dayanak olarak, hala dolaylı bir para ölçü birimi idi. Aralık 2017’de, ABD’li ekonomist Prof. Hanke, son dönemde daha proaktif bir ekonomik performans ve dış politika güden Türkiye’nin asıl tendonu (Turkey’s Achilles’ heel) olarak tanımladığı zayıf milli parası TL ile mücadele için yeni bir döviz kuru rejimi ve para politikası modeli önermişti. Buna göre, Türkiye’nin zayıf ve dalgalı TL sorunu ile mücadele için elindeki en iyi opsiyon ‘Altın-TL’ye geçiştir. Mundell gibi Nobel ödüllü ve alanının önde gelen ekonomistlerin dahi, tam 20 yıl önce, altının tekrar revaçta olacağını ve 21’nci yüzyılda tekrar ön plana çıkacağını ve belirleyici enstrümanlardan biri olacağını iddia ettiği altına dönüş, çok da şaşırtıcı olmamalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Nisan 2018 sonundaki bir AK Parti haftalık grup toplantısında kur hareketlerine ve aşırı volatil kur ile mücadele için farklı bir öneride bulunmuştu. Cumhurbaşkanı’nın ‘milli (veya yerli) para’ projesi olarak tanımladığı ve ayrıntısına girmediği bu projeye göre, altın, yerli ve milli paranın değerini belirleyici temel unsur olabilir.”
“Döviz cinsi mevduatları ve yastık altı birikimleri ekonomiye kazandırmak”
Doktor Bağış, “Para birimi ile ilgili köklü bir reformun yanında, son dönemin dalgalanması ve suni fiyatlama ile mücadele için kısa vadede yapılacaklar olarak aşağıdaki faktörler karşımıza çıkmaktadır: Son dönemde oluşan olumsuz ülke imajını tersine çevirmenin yollarını aramalı, siyasi istikrarı koruma, para politikasında kredibilite (son dönemin Arjantin ve Türkiye örnekleri), TL’ye güven, karşılıksız basımı endişesini giderme, mali disiplinden taviz verilmeyeceği güvencesi, makro-ihtiyati tedbirler ve finansal istikrardan geri adım atmama iradesi, popülist politikalardan uzak durma (seçim ekonomisi gerçeğinin geri geldiği korkusu), cari açığı düşürme (yurdumun kronik kırılganlık faktörü), enflasyon ile mücadelenin desteklenmesi, döviz cinsi mevduatları ve yastık altı birikimleri ekonomiye kazandırmak." şeklinde konuştu.
Daha uzun vadede yapılacaklar hakkında da tavsiyelerde bulunan Bağış, “İster dış kaynaklı, ister iç kaynaklı olsun, bir tür yeni finansal sıkışıklık ile karşı karşıyayız. Bu tür şoklara, hatta finansal taarruzlara artık daha dayanıklı bir ekonomi olmamız gerekiyor. Hele hele daha iddialı bir pozisyon almaya gönüllü olduğumuz yeni dönemde, ekonomide yeni önlemler, daha uzun vadeli tedbirler ve bazı köklü reformlar ihtiyacı belirmiş durumda.” dedi.
“Politika yapıcılar ve kurumlar güven verebilmeli”
Türkiye’nin uzun vadede asıl odaklanması gerekenleri de sıralayan Bağış, “Nitelikli yatırım, cari açığın azaltılması, yabancıların Türkiye’deki doğrudan yatırımlarını artırma (fabrika işyeri vb.), katma değeri yüksek / teknolojik üretim, bölgeler arası eşitsizliği düşürme, daha etkin ve daha verimli çalışan bir merkez bankası, politika yapıcılar ve kurumlar güven verebilmeli." ifadelerini kullandı.
“Sağlam devlet geleneğinin üzerine, liyakat esaslı görev dağılımı olmalı”
Doktor Bağış son olarak konuşmasını şöyle tamamladı: “Güçlü bir kurumsal altyapı, sağlam devlet geleneğinin üzerine, güven veren güçlü bir hukuk sistemi, eğitim sistemi, adil gelir ve liyakat esaslı görev dağılımı. Beşerî ve sosyal sermaye kapasitesinin geliştirilmesi ve stratejik konumun, coğrafi kaderin iyi değerlendirilmesi. Bu noktada, önemli bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Dışarıdaki iyi yetişmiş insan gücümüzden, beşeri sermayemizden etkin faydalanabilmeliyiz. Örneğin, yukarıda bahsedilen kurumsal kalitenin kitabını bir Türk vatandaşı yazmış. Şu an, dünyada en fazla atıf alan ekonomistlerden biri kendisi. Bu potansiyelden faydalanabilmeliyiz. Türkiye, bölgesel ve küresel meselelerde söz sahibi olmak istiyorsa; yeni dönemde politika yapıcılar, Türkiye’yi, bölgesel ve küresel meselelerde, ne söylediği önemsenen, adımları yakından takip edilen, hatta sözü dinlenen ülkelerden biri yapmak istiyorsa, önce para birimine istikrar kazandırılmalıdır. Zayıf, güven vermeyen bir para birimi ile, küresel meselelerde söz sahibi olmuş hiçbir ülke örneği bulamazsınız. Ancak, zayıf milli paralar ve onun tetiklediği finansal problemlerin alaşağı ettiği hükümetler, ekonomiler ve liderlerin, umutlarını tükettiği milletlerin sayısı bir hayli fazladır.” (İLKHA)