Bingöl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi bünyesinde her dönem gerçekleştirilen “Ekonomi-Finans Seminerleri” başladı. Bahar dönemindeki ilk seminerin sunumu Araştırma Görevlisi Serkan Ayhan tarafından yapıldı.
İİBF bünyesinde alanında uzman kişilerin sunumlarıyla katkıda bulundukları Ekonomi-Finans Seminerlerinin bahar dönemi etkinlikleri başladı. İlahiyat Fakültesi Konferans Salonunda düzenlenen seminere fakültenin akademisyen ve öğrencileri ile üniversite dışından konuklar katıldı. Akademik eğitim ve öğretimi tamamlama amacı güden Ekonomi-Finans Seminerlerinde bölgesel kalkınma için atılan adımlar, geliştirilen projeler ile birlikte beşeri sermayenin ve sosyal sermaye potansiyelinin etkin kullanımı gibi konu başlıkları ele alınıyor. Şehrin geliştirilmesi ve kalkınma bilincinin ilin geneline yayılması için destekleyici bir etkinlik olma özelliği de taşıyan seminerler ilgi görmeye devam ediyor.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin ilk yıllarından itibaren sadece öğretim elemanları arasında gerçekleştirilen bu seminerler, öğrenci sayısının da artması ve eğitimde yeni modellemelerle birlikte yeni bir format ile öğrencilerin eğitimlerinin bir parçası olarak yeniden sunuluyor.
Öğrencilerin kendilerini geliştirmesi ve reel sektör ile bağlarını güçlendirmesi amaçlarını da taşıyan seminerler, piyasa ile profesyonel hayatta işlerin nasıl yürüdüğü ve iş dünyasının beklentilerini anlayabilmesi için de önem arz ediyor. Bununla birlikte reel sektör ile finansal kesimden konuşmacı ve davetlilerin üniversiteye getirilerek, öğrencilerle buluşturulmasını sağlamayı da amaçlıyor. Seminerler, yeni dönemde İİBF Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Abdulvahap Baydaş’ın gözetiminde ve Yrd. Doç. Dr. Erdinç Koç’un koordinatörlüğünde sürdürülüyor.
Ekonomi-Finans Seminerleri yeni dönemde İİBF İktisat Bölümü Arş. Gör. Serkan Ayhan’ın “AB-Türkiye Güncel İlişkileri” başlıklı sunumuyla başladı.
Sunumunda Avrupa Birliği’nin tarihine, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihi ve dayandığı antlaşmalara değinen Ayhan, son dönemde Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gergin ilişkileri de ele aldı. AB’nin Türkiye’nin iç işlerinden bihaber olduğunu ifade eden Ayhan, “Yunanistan’ın başvurusunun ardından Avrupa'daki pazar payını Yunanistan’a kaptırmak istemeyen Türkiye’nin de AB’ye başvurması ile başlayan ilişkimiz, Gümrük Birliği’nden öteye gitmedi. Gümrük Birliği ise tam üyelik için kısa ve geçici bir adım olarak düşünüldüğü için dönemin şartlarında kabul edildi. Gümrük Birliği Türkiye’nin dış ticaretine ciddi anlamda katkı sağladı. AB uyum müktesebatını yerine getirme konusunda önemli etkisi oldu. Ancak uzayan süreç ile birlikte gittikçe pozitif etkiler negatif etkilere dönmeye başladı ve bu da asimetrik sorunlara neden oldu. Bunun önüne geçmenin yolu da Gümrük Birliği’nin mevcut dönemin şartlarına göre modernize edilmesi ve Gümrük Birliğine yönelik karar alma mekanizmalarında Türkiye’ye de yer verilmesi veya kararlarda Türkiye parafı olması gerekir. Aksi halde Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisi çarpık bir ilişkiden öteye geçemeyecektir” şeklinde konuştu.
“AB darbe girişiminin ciddiyetini anlamak istemedi”
Türkiye ile Avrupa Birliği’nin 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından, AB tarafından darbecilere ve destek verenlere yönelik yapılan operasyonlardan dolayı Türkiye’ye yönelik yapılan olumsuz açıklamalarına da değinen Ayhan, “AB, kendinimsi bir demokrasi anlayışına sahip. Her şeyi Brüksel merkezli yorumluyorlar. İşin vehametini anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar. Bu, Batının genel anlayışında vardır. Tarih boyunca hep var olmuştur. Yani demokrasi onların çıkarına uygunsa demokrasidir. Değilse, Batı tarafından anti-demokratik ile yaftalanırsınız. Bunu Mısır’da demokratik yollarla Cumhurbaşkanı seçilen Mursi’ye karşı yapılan darbede batının takındığı tavırdan rahatlıkla görebilirsiniz. Darbeyi yapan Sisi, batı ülkeleri tarafından neredeyse demokrasi neferi gibi lanse edildi. Türkiye’de darbe gerçekleşseydi, Batının ikiyüzlü yönünü aynı şekilde görecektik. Türkiye’nin, özellikle son 10 yılda Batının hüküm ferman baskısından uzaklaşması ve Batıyı eski dönemlerdeki gibi amir olarak kabul etmemesi, eleştirisel okları üzerine çekmesinin temel nedenidir. Batının anladığı dil bellidir ve Türkiye’nin mevcut politikası da bu yöndedir. Son dönemlerdeki dış politika tavrından da zaten aksi de beklenmezdi. Bunu görmek için eski Türkiye manzaralarını anlatanlara, anlatan belgesellere bakmak ve dönemin siyasi anlayışına göz atmak yeterli” diye sözlerini sürdürdü.
Türkiye’nin AB’ye üye olmaya ve NATO üyesi olarak kalmaya olumsuz bakmadığını, aksine desteklediğini belirten Ayhan, “Gittikçe küreselleşen ve sınırların kalktığı bir dünyada, tek başına ayakta kalmanız ve tek başına mücadele vermeniz zor. Özellikle ticaretin liberalleşmesine yönelik günümüzde artan akımlardan dolayı bir bütünleşmeye dahil olmanız gerekiyor. Dünyada yaşıyorsanız, başka devletlerin de varlığını göz önünde bulundurmalısınız. Karşılaştırmalı üstünlüklere göre hareket eden bir dünya var. Ticari olarak ülkeler birbirine ihtiyaç duyar. Sizden olmayan bir ürünü başkasından talep edersiniz, başkası da sizden talep eder. Bu nedenle, mal ve sermaye gibi üretim faktörlerinin önündeki engellerin kaldırılması, talep edilen mal ve hizmetlere erişimi daha kolaylaştırır. Bütünleşmeler bu nedenle önemli. Günümüz ekonomik bütünleşmelerin en önemli örneği de Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği’nin üyesi olmak için Avrupa kıtasında toprağınız olması gerekir. Türkiye topraklarının yüzde 97’si Asya, yüzde 3’ü Avrupa kıtasında olmasına rağmen Avrupa Birliği’ne üyelik için başvuru hakkı vardır. Gelişmekte olan İslam ülkelerinden biri olan Türkiye’nin, böyle önemli bir birliğe başvurabilecek potansiyele sahip olması açısından önemli bu. Çünkü AB, Türkiye’nin en önemli ihraç ortağıdır. Bu nedenle 550 milyonluk bir AB pazarına mal satmak, böyle önemli bir pazardan mal ithal etmek için içerisinde bulunmanız, ticaretinize ve ekonomik refahınıza önemli katkı sağlar. Tabi AB’ye dahil olmak isterken, kendi kültürel coğrafyanızdan ve geçmişinizden kopmamanız gerekir. Zaten gerek coğrafi ve gerekse kültürel olarak Türkiye, Batı ile doğu arasında önemli bir köprü vazifesi görmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin AB’de olması, Batı medeniyeti ile Doğu medeniyetinin keşişim kümesini tamamlamak anlamına gelmektedir” şeklinde sözlerini noktaladı.