Bingöl’de düzenlenen "İslam’da Kur’an ve Sünnet Bütünlüğü" konulu bir panelde konuşan Prof. Dr. Murteza Bedir, Kur'an-ı Kerim'in, Hz. Muhammed'in 23 yıllık Peygamberlik hayatı olmadan anlamanın mümkün olmadığını vurguladı.
Bingöl Valiliği, Bingöl Üniversitesi ve İl Müftülüğünün tertiplediği ‘İslam’da Kur’an ve Sünnet Bütünlüğü" konulu panel Bingöl Üniversite Kongre Merkezinde gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü Bingöl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Çapak’ın yaptığı panele, konuşmacı olarak; İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murteza Bedir ve İzmir İl Müftüsü Prof. Dr. Ramazan Muslu katıldı.
Bingöl İl Müftüsü Mecit Can, programın açılış konuşmasını yaparak, katılımcılara teşekkür etti.
Panelde kısa bir konuşma yapan Prof. Dr. İbrahim Çapak, sünnet olmadan Kur’an’ın arzulanan şekilde anlaşılamayacağını, Peygambersiz İslam’ın, Peygambersiz Kur’an’ın olamayacağını ifade etti.
Çapak'ın konuşmasının ardından oturumlara geçildi. İlk olarak söz alan İzmir İl Müftüsü Prof. Dr. Ramazan Muslu, İslam dininin iki temel kaynağını olduğunu; bunların da Kur'an ve sünnet olduğunu hatırlattı.
Muslu, İslam’ın temel kaynaklarından birincisi olan Kur’an hakkında şüphe ve tereddüt oluşturamayan inkârcıların, ikinci temel kaynak olan Hz. Muhammed'in risalet görevine yani sünnet-i seniyyesine karşı hücuma geçtiklerini söyledi.
"Müminler, Hz. Peygamber'in sünnetinin rehberliğine sımsıkı sarılmalıdırlar"
Dünden bugüne Hz. Peygamber'in sünnetine halel getirmeye çalışan harici ve dâhili pek çok saldırı gerçekleştiğini anlatan Muslu, "Ancak Kur’an ve sünnet bütünlüğüne zarar veren, akım ve fikirler ilk dönemden itibaren din âlimlerince bertaraf edilmiş ve sünnetin önemini konu edinen ciltler dolusu eserler yazılmıştır. İnananlar, Müminler, Müslümanlar oryantalistlerin oluşturmaya çalıştırdıkları bu şüphelere karşı durmalı ve Hz. Peygamber (sav) Efendimizin önderliğine, örnekliğine ve sünnetinin rehberliğine sımsıkı sarılmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki sünnet birbirlerini hiç görmedikleri halde Müslümanlar arasında davranış, duygu, anlayış tavır ve düşünce birliğini sağlayan önemli bir unsurdur. Sünnetin tahrifi ve sünnete olan itimadın sarsılması Müslümanlar arasında var olan bütün bu birliklerin ortadan kalkması sonucunu da doğuracaktır. Sünnetin dinde hüküm kaynağı olması bizzat Kur’an’da ifade edilmiştir." ifadelerini kullandı.
"Kur’an-ı Kerim'i, 23 yıllık peygamberlik hayatı olmadan anlamanız mümkün değil"
Son panelist olarak konuşan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murteza Bedir, Kur'an-ı Kerim'in Hz. Muhammed'in 23 yıllık Peygamberlik hayatında indiğini hatırlattı.
Bedir, şöyle konuştu: "Kur'an, Allah'ın göndermiş olduğu son vahiydir. Bunda hiçbir tereddüt yok. Son kitaptır ve kıyamete kadar da bozulmadan yazısı ve manasıyla yaşayacak. Tüm Müslümanlar için İslam’ın en üst düzeyde, en mükemmel manada temsilini yapacak olan metindir. Bunda hiçbir tereddüt yok. Fakat bu şu anlama gelmiyor: Kur’an’ı siz her çağda okuyun, dini bilgilerinizi şeri hükümleri buradan kendiniz çıkarın, anlamına gelmiyor. Kur’an’ın hemen hemen her bir parçası 23 yıllık zamanın değişik dönemlerinde indirildi. Yani Kur’an-ı Kerim’in hemen hemen bütün parçaları peygamberimizin hayatının değişik zamanında vahyedilmiştir. Bu şu anlama gelir: Siz Kur’an-ı Kerim’in bu 23 yıllık peygamberlik hayatı olmadan anlamanız mümkün değil. Buna biz işte 'sünnet' diyoruz. Sünnet dediğimiz şey aslında peygamberimizin o risalet hayatı demek. Risalet hayatıyla Kur’an-ı Kerim iç içe iniyor."
Modern zamanlarda özellikle Kur’an-sünnet bütünlüğü ile ilgili Müslümanların kafası çok karıştığını söyleyen Bedir, "Müslümanlar 19’ncu yüzyılda çok ciddi bir kırılma yaşadılar. Müslümanlar ilk kez Medine’de Hz. Muhammed'in (sav) kurmuş olduğu şeriata dayalı İslam'ın toplumsal yapısını ilk defa değiştirmeye kalktılar. 20’nci yüzyılda başlarına geldiğimizde Müslümanlar İslam şeriatına dayalı bir toplumsal yapı yerine 'Avrupa şeriatına' dayalı bir toplumsal yapı kurdular. Bu büyük bir kırılma oldu. İlk kez Hz. Muhammed’in Medine’de oluşturmuş olduğu Müslüman toplum 19’ncu yüzyıla kadar kesintisiz gelen Müslüman toplum, ilk kez farklı bir uygulamayı kendisine ilke edindi. Bu büyük bir kırılmadır. Müslümanlar burada ilk kez İslam’ın, toplum hayatına dair inanç ve düşünceye dair ilkelerini sorgulamaya başladılar. Bu kırılma, Müslümanları 'biz nerede yanlış yaptık?' gibi bir soruya yöneltti ve bundan sonra Müslümanların kafası karıştı. Çünkü artık üzerinde ittifak edecekleri bir uygulama pratik kesintisiz bir şekilde yok, onun yerine herkes kendince bir anlayışı savunabilir hale geldi." diye konuştu. (İLKHA)