Bingöl Üniversitesinin düzenlediği “Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Hâlidîliğin Bingöl ve Çevresi Üzerindeki Etkisi" konulu ulusal sempozyum yapılan değerlendirme toplantısı ile sona erdi.
Bingöl ’de iki gündür devam eden “Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Hâlidîliğin Bingöl ve Çevresi Üzerindeki Etkisi" konulu ulusal sempozyum yapılan değerlendirme toplantısı ile sona erdi. Toplantıda, Halidiliğin en önemli kısmının, Tasavvufu din dairesi, İslam şeriatı çerçevesi içerisine dâhil etmek için çok yoğun çaba harcadığı ifade edildi.
Bingöl Üniversitesi Kongre merkezinde, perşembe ve cuma günü olmak üzere toplamda 9 oturum halinde gerçekleşen “Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî” sempozyumu, Prof. Dr. Mahfuz Söylemez’in başkanlığında, Sempozyum koordinatörü Prof. Dr. Orhan Başaran, Bingöl Üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Dr. Hasan Çiftçi, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Abdulcebbar Kavak, Araştırmacı Yazar Müfid Yüksel’in katılımıyla gerçekleşen değerlendirme toplantısıyla sona erdi.
Sempozyum sonuç değerlendirmesinde konuşan Sempozyum Koordinatörü Prof. Dr. Orhan Başaran, Sempozyumun bu değerlendirme oturumunda, Sempozyumun koordinasyon sorumlusu olarak, esasen herkese teşekkürleri ifade etmek istiyorum. Öncelikle sempozyumun icrası noktasında idari, maddi ve manevi her türlü destek lütfünde bulunan Sayın Rektörümüz Prof. Dr. İbrahim Çapak bey başta olmak üzere katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.” dedi.
“Mevlana Halid Tekke ile Medreseyi birleştirmesiyle birlikte tasavvuf yeniden revaç buldu”
Sempozyumu değerlendiren Bingöl Üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Dr. Hasan Çiftçi de, “Tasavvufun Mevlana Halid’le ilgili yeniden aktif hale gelmesi manasında bilindiği gibi tasavvuf ilk başlarda züht ve takva hareketi olarak ortaya çıkmıştı tercüme hareketleri ile birlikte başka dillerden, milletlerden, yapılan tercümelerle birlikte tasavvuf o kültürlerden beslenmeye başladı, gelişmeye devam etti. Hicri 6-7’nci yüzyıla kadar tasavvufun gelişme dönemi olarak bilinir bu. Muhyeddin-i İbni arabi ve Mevlana ile birlikte felsefileşmeye başladı ve ondan sonra durağan bir dönem geçirdi. Mevlana Halid’e gelinceye kadar hep geriledi fakat Mevlana Halid’in özellikle tasavvufla şeriatı bir anlamda da sürekli bir biriyle mücadele eden tekke ile medreseyi birleştirmesi ile birlikte tasavvuf yeniden revaç buldu ve kısa sürede balkanlardan ortaya Asya’ya kadar Doğu Asya’nın büyük kısmı Kafkaslardan, Ortadoğu’ya kadar büyük bir alana yayıldı. Bu tasavvuf için bir nevi soluk alma gibi algılanabilir buda Mevlana Halid’in yaptığı büyük bir katkıdır.” dedi.
“Halidiliğin yayılması bir nevi insanlara okuma yazma öğretme aracı olmuştur”
Konuşmasına devam eden Çiftçi, “Mevlana Halid tasavvuf ile şeriatı birleştirmekle birlikte gerek kendi zamanında gerekse halifeleri zamanında Halidiliğin yayılması bir nevi insanlara okuma yazma öğretme aracı oldu. Adabı muaşeret aracı oldu ve bil hassa Kürt bölgelerinde de okur-yazarların artmasına, insanların kültürle daha içli dışlı olmasına neden oldu. Mevlana Halid Ehl-i sünnet olarak yoluna devam etmiştir. Kendisi siyaseti sevmemekle birlikte ümmet anlayışından hareketle bir nevi halkla devleti barıştırmıştır. Halkın devlete olan desteğini sağlamakla birlikte toplumda barış ve huzurun yıllarca sürmesine vesile olmuştur.” diye konuştu.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Abdulcebbar Kavak, da, “Toplumları değerli kılan ve sürekli devamlı kılan sahip oldukları medeniyettir. Sizin medeniyetiniz yoksa istediğiniz kadar zengin olun, sayınız çok olsun dünya literatüründe yoksunuz. Toplumları değerli kılan medeniyettir. Medeniyetleri değerli kılanda içerdiği temel konularıdır. Bizim medeniyetimiz İslam medeniyetidir. Medeniyetimiz bilgiye ve ilme dayanır. Bir bilgi vahiyle desteklenirse ilim olur. Biz Müslümanlar ilmi kullanırız, doğruda olabilir yanlışta olabilir. Ama ilim doğruya ve hikmete en yakındır bundan dolayı medeniyetimizin özü bilgi ya da ilme dayanması çok çok önemli, bizi diğerlerinden farklı kılan kısımdır. İslam medeniyeti, Merhamet üzerine kurulmuştur bu Hz. Adem Efendimizden bu yana böyledir. İslam medeniyeti hikmete dayalıdır doğru olan Müslüman olsun veya olmasın kim olursa olsun fark etmez, hikmet gerçek bilgiyi yakalamışsa bir toplum Müslüman o hikmete doğru gider. İşte bizim farkımız burada. Ve maneviyat, çok önemli medeniyetimizin ölçütlerinden biridir. Bizim maneviyatımız vahiy esaslıdır. İşte bu manevi kültür içinde Mevlana Halid’e geldiğimizde özellikle Halidiliğin bizim için çok önemli olan kısmı tasavvufu veya mistik anlamdaki söylemleri ve düşünceleri zaman zaman bidatler karışan tasavvuf yapıyı İslam’a Şeriat’e yakınlaştırmıştır, Halidiliğin en önemli kısmı budur. Tasavvufu din dairesi, İslam şeriatı çerçevesi içerisine dahil etmek için çok yoğun çaba harcamıştır.” dedi.
“Mevlana Halid ve Halidilik ümmetçi bir harekettir”
“Mevlana Halid ve Halidilik ümmetçi bir harekettir.” diyen Kavak, “Zaman zaman bazı söylemler oluyor işte, kürkçülük ve benzeri durumlar asla. Mevlana Halid kürttür ama asla kürkçülük diye bir olayın içerisine girmemiştir. Bu konuda kendisine haksızlık yapılmaması lazım. Mevlana Halid ve halifeleri Kürt dilinin ve kültürünün yaşamasına en büyük katkıyı sunmuşlardır, özelikle Medreseler yoluyla.” Diye belirtti.
“Mevlana Halid-i Bağdadi son 200 yıla damgasını vuran dini sembol şahsiyetlerden biridir”
Gerçekleşen sempozyumun değerlendirme toplantısında konuşan Araştırmacı-Yazar Müfid Yüksel de, “Dün ve bugün sempozyumda tebliğler sunuldu. Bu gibi sempozyumlar inşallah daha artarak devam eder. Çünkü Sembol dini şahsiyetler, farklı toplum kesimleri ve farklı coğrafyalar arasında köprü olan şahsiyetler, İslam dünyasında tarihte damgasını vurmuş bu şahsiyetler, özelikle bu bölgede yani Kürtler arasında çıkmış bütün İslam alemine mal olmuş, sembol dini şahsiyetlerden biride Mevlana Hâlidî Bağdâdî’dir, 19’uncu yüzyılda en fazla damgasını vuran şahsiyetlerin önde gelenidir. Mevlana Hâlidî sadece kendi döneminde değil, bugüne yansıyan son 200 yıla bu anlamda damgasını vurduğu görülmektedir. Yani Kafkaslardan, balkanlardan, Ortadoğu’ya birçok yerlere hata Endonezya’ya etkileri söz konusu olmuştur.” dedi.
Yüksel, “Mevlana Hâlid-in gerek halifeleri ve gerekse halifelerinin halifeleri çok farklı milletlerden oluşuyordu. 300’ü aşkın halifelerinden belki bir kısmının ismini biliyoruz. Bu halifeleri arasında, Araplardan tutun, Türk, Kürt ve Kafkas kökenli vesair birçok farklı coğrafyalardan insanlar vardır. Medrese Tekke birlikteliği ile ilim ve irfanı birleştirerek, büyük bir sıçrama yapmıştır. Bir köprü oluşturmuştur. Kurucu bir şahsiyet olmuştur. Orta yolu takip ederek, aşırılıklara bir set oluşturmuştur.” ifadelerini kullandı.